Aydın Örs

Aydın Örs


50 yıllık can dostumu, kardeşimi kaybettim...

10 Ağustos 2018 - 16:06

"Bazen kalabalıklarda, topluluk içinde bu acı unutuluyor; ama yalnız başına kaldığın zaman o hatıralar film şeridi gibi gözünün önünden geçiyor. Doğan'ın tekrar gelmeyeceğini bilmek insanı derinden sarsıyor..."
 
 En son söyleyeceğimi en başında söyleyeyim. 50 yıllık can dostumu, kardeşimi kaybettim. İnsanın bir yakınını kaybetmesi, ölüm çok üzücü; ama çok ani olması daha da üzücü. Doğan'ın kaybı beni ve bizleri çok çok üzdü ve sarstı. Bazen kalabalıklarda, topluluk içinde bu acı unutuluyor; ama yalnız başına kaldığın zaman, o hatıralar film şeridi gibi gözünün önünden geçip gidiyor. O zaman insanın içinden bir şeyler kopuyor, onun tekrar gelmeyeceğini düşünüyorsun ve insan bayağı bir etkileniyor...
 
Şu andan itibaren bana ve Doğan'ın yakın çevresi ve basketbol ailesine düşen, Doğan Hakyemez ismini yaşatmak. Bu ismi unutmamak ve unutturmamak için ben elimden geleni yapacağım. Bunun için basketbol ailesi de elinden geleni yapacaktır diye düşünüyorum. 

OYUNCULUK DÖNEMİMİZ...

1967 - İLK TANIŞMA...

Yalnız başına kaldığım zaman filmi geriye sardığımda 50 yıl önceye, dile kolay yarım asır önceye gittiğim zaman film şeridi ve anılar başlıyor... Birlikteliğimiz rasıl mı başladı? 1967'de Ankara'da başladı... Ankara DSİ Spor'da ben A takıma çıkalı 1-2 yıl olmuştu; Doğan da genç takıma babası tarafından getirilmişti.   
 
Ablası yüksek atlamacı Armağan Hakyemez gibi o da müthiş bir atletik yeteneğe haizdi. Doğan o atletik yeteneğini, yavaş yavaş basketbol tekniğiyle birleştirerek yükselmeye başladı ve bizlerden 3-4 yaş küçük olmasına rağmen A takıma yeni çıktığı yıldan itibaren takıma müthiş katkı vermeye başladı. 

1972 - TEKRAR ŞEKERSPOR'DA BULUŞTUK

Beraber 2 yıl oynadıktan sonra o parlayan bir yıldız olarak 1969'da Galatasaray'a gitti. Daha sonra 1972'de Ankara Şekerspor'da yollarımız kesişti 1973'te A Milli Takım'a beraber seçildik. Batur Abi'nin çalıştırdığı İspanya'da dördüncülüğü son anda kaçıran ve sonrasında 8. olan A Milli Takım'da da beraberdik. 
 
1972-74 sezonları arası ve 1975'te yine Şekerspor'da beraberdik. Daha sonra Eczacıbaşı'na transfer oldu... Özetle oyuncu olarak DSİ, Şekerspor ve A Milli Takım'da yollarımız kesişti. Teknik olarak baktığımızda müthiş bir sprinterdi... Ben oyun kurucu pozisyonundaydım, biz müdafaada topu kazandıktan sonra, top bana geçtiğinde onu 2 metre önüne doğru atıyordum, o müthiş spritiyle koşup, topu potanın içine vuruyordu. Şutuyla ilgili sorunlar vardı. O eksiğini kapatmaya uğraştı, babası Zeki Hakyemez de o konuda oğluna çok destek oldu. Boş zamanlarında salonda şut çalışırlardı. Şutunu da geliştirdi. Belki stili çok ideal bir stil değildi; ama oyuncu olarak baktığımız zaman, o da müthiş bir şutör oldu çıktı. 

ANTRENÖRLÜK YILLARIMDA DA YANIMDAYDI

1968 - ANTRENÖRLÜK SERÜVENİMDE HAKYEMEZ AİLESİ BANA EL VERDİ
Daha sonra benim antrenörlük serüvenim başladı ve onda da Hakyemez ailesinin, yani baba Zeki Hakyemez ve Doğan Hakyemez'in ben de büyük emeği vardır. 

Doğan bizden ayrılmıştı babası DSİ'de bizim aynı zamanda genel kaptanımızdı. Oğlu nedeniyle basketbolu çok seviyordu. Ben 22 yaşında milli takım hedefi olan iddialı bir basketbolcuyken, Zeki Hakyemez bana geldi ve "Sana yıldız takımını verdim" dedi. Ben "Zeki Ağabey nasıl yapacağım" yanıtını verirken, "Yaparsın, yaparsın" diye ısrar etti. İşte yıldız takım, genç takım derken antrenörlüğe böyle böyle başladım ve bundan müthiş haz almaya başladım. Daha sonra Şeker Spor'a geçince, orada da antrenörlüğe devam ettim. Hem oyuncu olarak hem de altyapıda antrenörlük yaparak kendimi geliştirmemde Zeki Hakyemez'in büyük yardımı oldu. Bunu hiç unutamam... Onun için Zeki Hakyemez'i de rahmetle anıyorum. 

Daha sonra Doğan 1978'de Efes Pilsen'e geçti. Ben de yavaş yavaş basketbolun son aşamalarına gelmiştim; bir yandan da altyapıda antrenörlük yapıyorum. Beni Efes Pilsen altyapısına geçmeye ikna edenlerden biri de Doğan Hakyemez oldu. Efes Şube Kaptanı Pano Natof'un da hakkını yememek lazım, o da çok ısrarcıydı. Doğan "Senin İstanbul'a gelmen lazım" diye tutturdu. Ve o konuda da babasından sonra antrenörlük hayatımı ikinci etkileyen olayda, yani Efes'e gelmemde Doğan'ın ısrarının payı büyüktü.

BU KEZ EFES'TEYDİK BEN ALTYAPI ANTRENÖRÜYDÜM O İSE OYUNCU

Ve ben 1983 Temmuzu'nda Efes Pilsen altyapısının başına geldim o ise A takım oyuncusuydu orada da beraberliğimiz devam etti. 1984 başında Rıza Erverdi ayrıldı sezon ortasında ve Aydan Siyavuş antrenör olarak geldi. Bana altyapı dışında yardımcısı olarak çalışmamı teklif etti. Ve A takımda beraber çalışmaya başladık ve Doğan'la beraberliğimiz bu şekilde devam etti. Basketbolu bırakma aşamasında ise Karşıyaka'ya transfer olup 1986'da orada bıraktı. 

1992 - SONUNDA DA ANTRENÖR-MENAJER OLDUK

Daha sonra bizim Doğan ile birlikteliğimiz antrenör ve menajer birlikteliğine dönüştü. O da şöyle... 1992 Şubatı'nda A takım başına geçtim, yanlış hatırlamıyorsam 1995-96 sezonunda Doğan Ülker'den ayrıldı ve bize menajer olarak geldi. Biz de o yıl Koraç Kupası'nı kazandık. Bizim en büyük başarımız oydu. Onun dışında üst üste şampiyonluklar kazandık ligde Efes'le. Efes'ten önce o ayrıldı sonra da ben...  

2000 - 12 DEV ADAM SERÜVENİ BAŞLADI

Doğan 2000 yılında A Milli Takım Menajeri'yken, antrenörlük için beni ikna etme girişimlerinde bulundu ve Turgay Demirel'in Federasyon Başkanlığı'nda 12 Dev Adam serüveni başladı. Orada da bizim 3 yıllık güzel bir beraberliğimiz oldu. Çetin Yılmaz, Tolga Öngören, Murat Özyer'le birlikte... Daha sonra Ülker'le anlaşınca bizden ayrıldı, ekibimize Alaeddin Yakan katıldı. Fırat Eser de vardı ekibimizde. Çok güzel birlikteliğimiz oldu, orada da güzel şeyler yaşadık. Ben 2003'te milli takımdan ayrıldım, 2004'te Fenerbahçe'ye geçtim.

Fenerbahçe'de yollarımız biraz ayrıldı Doğan'la 2007'den sonra ise ben antrenörlük işlerinden uzaklaştım. Yaşantıma yarı sezon Antalya, yarı sezon İstanbul'da devam ediyordum, o da Antalya'yı çok seviyordu. Antalya Büyükşehir Belediyesi'nin menajerliğini yaptı, çok iyi bir takım kurdu, Avrupa kupalarına katılma hakkı elde ettiler. Belki profesyonel olarak beraber olmadık, ama o birlikteliğimiz hep devam etti.

2016 - ANTALYA'YA DIŞARIDAN DESTEK VERDİM

En son Antalyaspor'u tekrar oluşturma çabaları vardı. Alaeddin Hoca antrenördü, o ise menajerdi, bana da "İlla sen de ol, destek vermen lazım" dedi. Ben de ona "Profesyonel olarak değil; ama senin olduğun yerde mutlaka destek olurum" dedim. Şanssız şekilde averaj ile Süper Lig'e çıkamadılar. O yöneticiler Doğan'ı bayağı üzdüler, onlara çok kırıldı. O dönemde tabii ki birlikte olduk yine. En son basketbol okulları organizasyonuyla tekrar eski neşesini buldu. 

BENİM TANIDIĞIM DOĞAN...

Doğan bir defa zindelik, dinçliği, giyimi-kuşamıyla herkese örnekti. Neşeli, hareketli, güler yüzlüydü... Hiç tanımadığı bir insanı gördüğü anda bile güler yüzüyle, samimi olup onunla sohbete koyulurdu. Çok sempatik ve cana yakın bir insandı. Çok hareketliydi yerinde duramazdı ve müthiş girişken ve teşebbüs sahibiydi. Bugün Federasyon'un Mercedes ile olan anlaşmasını, onun bizim milli takım döneminde nasıl yaptığını biliyorum. Hatta Turgay Demirel ile o dönem biraz ters düştüler. İlk sponsorluk anlaşmasını Engin Atsür'ün babası Çetin Atsür, Mercedes'in başındayken o yaptı. Bunun gibi birçok sponsorluk anlaşması vardı. Giyim kuşam sponsorlarından tut, Abdi İpekçi'de bulunan spor salonundaki aletlere kadar... Sadece milli takım için değil, bu gittiği her kulüpte böyleydi. 

O kadar titizdi ki, gittiği her kulüpte antrenör ve oyuncuların en iyi imkanlarda çalışmasını isterdi. İdmanda bir oyuncu takımdan aykırı giyinse hemen ikaz ederdi. Sadece idman değil, yemekte, seyahatte, maç öncesi olsun müthiş bir öz disiplin ve titizlik vardı. En son Antalya'da onun Aksu'da kullandığı mezbelelik bir salonu nasıl pırıl pırıl hale getirdiğini gördüm. Klimalar için üretici firmayla anlaştı, yine skorbord, parkeler için anlaşmalar yapıp altyapı için yepyeni bir salon inşa etti. Milli Takım, Efes özetle gittiği her kulüpte bu böyleydi. Benim oyuncum, antrenörüm rahat etsin ve seyirciler takımı izlerken tek bir örnek takımı izlesinler tek derdi buydu. 

İçi temizdi her şeyden önce, müthiş iyi bir insandı. Dokunmadığı, yardım etmediği kimse yoktur basketbol camiasında... Kendimden örnek verdim, bana en kritik dönemlerde el verdi... Efes ve milli takıma gelişlerimde...

Doğan Hakyemez'i vefatıyla Türk basketbolu çok şey kaybetti; ama ben kardeşim kadar beraberliğimiz olan can dostumu kaybettim. 

Doğan'a bir telefon yeterdi, hemen atlar gelirdi. Ve ben bir günden, bir güne 'şuram ağrıyor' diye sızlandığını duymadım. Şu derdim var bu derdim var demezdi, ben içinde fırtınalar koptuğunu sonradan öğrendim. Sosyal medyada faaldi, devamlı 5 ya da 10 bin adım attım paylaşımlarıyla sporunu yapan, buna dikkat eden bir insandı. 

VE ACI-TATLI BİRKAÇ ANI... KORAÇ'A EN ÇOK O İNANDI

Koraç kupası senesi 'Kupayı kazanacağız' derdi sürekli, ben 'Temkinli ol' yanıtını verince de, "Yok yok ben sana ve oyunculara inanıyorum o kupayı alacağız" derdi. Pano Natof'un da hakkını vermek lazım. O Ülker'den ayrıldığı dönem, ben Hollanda'da bir arkadaşımın yanına tatile gitmiştim. Ülker de o yıl şampiyon olmuştu. Pano beni aradı "Doğan Ülker'den ayrılmış, 'Efes'e gelmek istiyorum' diyor, sen ne düşünürsün?" dedi. Yanıtım netti: "En iyi oyuncuyu almak takıma ne kadar katkı yaparsa, onun 3-5 misli katkısı olur." Bunun üzerine Pano, "Tamam anladım" dedi ve Doğan bizde başladı. Onun bir özelliği de başantrenör ile oyuncu arasında gerilim olursa katalizör rolü oynayarak, arayı bulmasıydı. 

KOSKOCA KORAÇ KÜLLÜK OLURSA!

Koraç Kupası'nı kazandık, içi oyuk bir kupa herkes hatırlar... Milano Havalimanı'na geldik, tüm kafile uçak saatini bekliyoruz. Kupa da Doğan'ın kontrolünde kimseye de bırakmıyor. 
Bir ara hepimizin arasında yere koydu, ben farkında değilim bir turist onu küllük zannetmiş. Havalimanlarında olur ya, hani küllüğü de andırmıyor değildi! Tam sigarasını Koraç Kupası'nda söndürmeye çalışırken, Doğan feryat ederek kupaya bir sarılışı varmış ki... Ben şahit olamadım; ama detaylarıyla anlatılırken ona çok güldük... O kupaya nasıl sahip çıktığını gösteriyor.

20. YILIN DA MİMARIYDI

Müthiş organizatör, girişimciydi... Bizim Koraç Kupası'nı kazanmamızın 10. yılının kutlamalarını Fanatik Gazetesi tertiplemişti. 20. yıl yaklaşırken Doğan bana 'Takımı toparlamak istiyorum' dedi. Ben "Başarabilecek misin?" diye sorduğumda, "Ben hallederim" yanıtını verdi. Ahmet Kurt da sağ olsun yardımcı oldu bize ve onun restaurantında biz 20. yılı kutladık. Naumoski dahil herkes geldi, hepimizi toparladı ve müthiş bir gece yaşadık. 

Vefat eden yöneticilerin fotoğraflarının da koyulduğu o organizasyona büyük katkısı olan Tamer ile geçen günlerde dertleştiğimizde bana, "Ağabey hep toplanalım diye konuşuyoruz, 25. yılda oraya Doğan Ağabey'in fotoğrafını mı koyacağız, ne üzücü..." dedi. Bu sözler beni çok etkiledi.
 
AİLESİNE ÇOK DÜŞKÜNDÜ

Ailece görüşürdük, son yılbaşında bize gelmişlerdi. Ailemizin önemli bir parçasıydı. Eşi Filiz de çok iyi bir insandır, Doğan, "Bugün buralara onun sayesinde geldim" derdi. Kızları Burcu ve Deniz iyi voleybolcular oldular. Sporcu bir aile ve çok iyi aile babasıdır. Hiçbir zaman ailesini ihmal etmedi. 

Antalya'da ona yakışır bir anma töreni düzenlendi. Zirlikuyu'ndaki cenaze töreninde de sadece basketbol değil; sporun her branşından onunla çalışan ya da çalışmayan herkes oradaydı. Bu onun nasıl sevildiğini gözler önüne serdi, onu sevmeyen insan olduğunu zannetmiyorum. Hepimizin hataları olur ama son tahlilde hep gönül alırdı. Çok titiz olduğu için bazen insanlar alınsa da gider onları şapur, şupur öper, asla kin tutmayan bir özelliği vardı. 

GERÇEK BİR EFSANE...

Doğan hep vizyonu olan, çalıştığı yerlerde kendine sıra dışı hedefler koyan bir insandı. Ve çalıştığı yerleri benimseten bir insandı. Efsane kelimesinin karşılığı insanlardan biridir Doğan.. Gerçek efsanelerdendir. 181 defa milli takım forması giymiş ve uzun yıllar milli takım menajerliği yapmış  bir efsane... Sadece şampiyonluk yaşadığı kulüpler değil, milli takım için de enerjisini sonuna kadar harcamış bir insandır. Gerçek bir efsanedir.

BİR TEŞEKKÜR DE DERGİMİZE

Ben dergimiz Ribaund'a da Doğan Hakyemez sayısı için teşekkür ediyorum. Ribaund çok önemli ve anlamlı işler yapıyor. İlk sayıda Batur Abi'ye saygı, şimdi de Doğan için... Bu insanlar sayesinde bir bayrak değişimi oluyor, basketbol yükseliyor. Biz gidiyoruz gençler geliyor ve çıta yavaş yavaş yükseliyor. Batur Abiler, Önder Sedenler, Yalçın Granitler, Cavit Altınaylar olmasa, Aydan Siyavuşlar olmasa; antrenörler kendilerini  bu kadar basketbola adamayıp, iyi antrenör olmayabilirlerdi. Bizler onlardan sonra geldik ve basketbolu kendimize meslek olarak seçtik. Doğan'dan sonra Çetin Yılmaz'dan sonra bizlerden sonra da bu bir bayrak yarışı ve bizim; bizden önceki o önemli insanlara bir teşekkür borcumuz var.

Son sözüm Doğan'a... Her şey için sana teşekkür ediyorum, benim hayatımda çok önemli dokunuşlar yaptın. Hem oyuncu, hem de antrenör olarak bana çok önemli katkıların var... Hem yaşadıklarımızı, hem de Türk basketboluna olan katkılarını asla unutmayacağım yarım asırlık can dostum...

YORUMLAR

  • 0 Yorum