Bertan Erman

Bertan Erman


Bulls efsanesi geri mi dönüyor?

02 Ocak 2022 - 11:05

Michael Jordan sayesinde tüm dünyaya adını duyuran ve milyonlarca basketbolseverin sempatisini kazanan Chicago Bulls, uzun bir zamandır yeniden yükselişin arayışı içinde. Illinois ekibi, şimdi yepyeni bir yapılanma ile eski günlerine geri dönmek için yeni bir yolda ilerlemekte…

Basketbol ile 1980’lerin sonları ile 1990’larda tanışan insanların büyük bir kısmı, Michael Jordan’ın inanılmaz işleri ve şampiyonlukları sayesinde, NBA’de Chicago Bulls taraftarıdır. Phil Jackson gibi bir dahi koç, Scottie Pippen gibi bir atlet de vardı o kadroda; ama o takımın yüzü Michael Jordan’dır hiç şüphesiz! Bu nedenle o takıma herkes Jordan’lı Bulls der. The Last Dance sonrasında o şaşaalı dönemleri geride kalan Bulls’un yeniden çıkış çabalarına bakmakta fayda var...

PARAŞÜTSÜZ DÜŞÜŞ

1998-1999 sezonunda Koç Phil Jackson, Michael Jordan ve Scottie Pippen’ın ayrılmasından sonra dibe vuruldu. Lokavttan dolayı kısa bir süre oynanan ligde sadece 17 galibiyet alabildi. 1999 Draftı’nda Elton Brand ve Ron Artest gibi gelecek vadeden isimler seçildi. John Starks, Hersey Hawkins gibi, 1990’larda önemli işler çıkaran tecrübeler geldi, ilk Three-Peat’ten hatırlayacağımız B.J. Armstrong geri döndü. Ancak Tim Floyd yönetimindeki Bulls, 2-3 yıl dibi boyladı. 2002 yılından itibaren sıklıkla koç değiştiren Illinois ekibi, 2003-2004 sezonunda Scottie Pippen’ın geri dönüşüyle de istediği havayı yakalayamamıştı.

DENİYORUZ DENİYORUZ OLMUYOR

2000’lerin ikinci yarısı, o kadar faciadan sonra Chicago Bulls için fena sayılmazdı. İngiliz Ben Gordon, Sudanlı Luol Deng ve Arjantinli Nocioni’nin gelmesi ve Scott Skiles yönetimi, Bulls’u bir nebze olsa da canlandırmış ve 6 yıl sonra play-off’a kalınmıştı. Ancak Bulls’a sadece play-off yapmak yeterli gelmez.

İki sezon ilk turda takılan Illinois ekibi, 2006-2007 sezonu için Detroit Pistons’ın yıldız pivotu Ben Wallace’ı da kadrosuna ekledi ve güçlendi. Fakat kaderin cilvesidir ki, Bulls o sezon Doğu Konferansı Yarı Finali’nde Pistons’a elendi. Ertesi sezon play-off yapamayan Illinois ekibi hayal kırıklığı yaşadı ama bu hayal kırıklığı yepyeni bir heyecana gebe olmuştu... Fakat bu heyecan ve güzel günler pek de uzun sürmedi.

BİR GÜLÜN ÇİÇEK AÇIŞI VE SOLUŞU

Ben Wallace’ın yaşı gelmişti ve yeniden bir yapılanma yolunda tecrübeli yıldızla yollar ayrılmıştı. Pota altı, ikinci senesini geçirecek Joakim Noah’a emanet edilmişti. Ama Noah takıma liderlik edecek biri değildi. Keza bu takımın deneyimli isimleri Ben Gordon ve Luol Deng de…

Fakat Bulls 2008 NBA Draftı’nın ilk sırasından seçme hakkına sahip oldu ve Memphis Üniversitesi’nde kendini gösteren, Chicago’nun çocuğu Derrick Rose gelmişti. Üçlük atabilen, içeriyi delip geçen, atletik ve lider ruhlu bir oyun kurucu, “Chicago Bulls eski günlerine geri mi dönüyor?” heyecanını yaşatmıştı.

2011 Play-off’unda 13 yıl sonra Doğu Konferansı Finali’ne kalan Bulls, LeBron-Wade-Bosh ile Voltran oluşturan Miami Heat’e takılmıştı. En genç MVP olmayı da başaran Rose, ertesi sezon üstüne ekliyordu ki, sezonun sonlarına doğru yaşadığı sakatlıkla o kâbus yıllarına girişini yapmıştı. Ondan sonra da ne Derrick Rose o süperstar seviyesinde oldu. Ne de Chicago Bulls toparlayabildi. Belli bir seviyede isimler olsa da, Bulls 2000’lerin başlarından halliceydi.
 
VE ŞİMDİ…

Chicago Bulls’un geçmişine bakınca, şu an takımda Michael Jordan, Scottie Pippen veya en iyi zamanındaki Derrick Rose seviyesinde bir oyuncunun olduğu tartışılır. Fakat koç Billy Donovan, takımda oturtmak istediğiklerini, sezon öncesinde bazı önemli takviye ile uygulamaya koydu. İşte, Bulls’a umut olan bu takviyelere bakmakta fayda var:

BEKLEDİĞİNİZİN ÖTESİNDE: LONZO BALL

2010’ların ikinci yarısında UCLA’de parlayan ve babası LaVar Ball sayesinde cilalanan Lonzo Ball, özellikle saha görüşü ve asistleriyle dikkatleri üzerine çekiyordu. Fakat Ball ne Los Angeles Lakers’ta ne de New Orleans Pelicans’ta aradığını bulabildi. Ball geçen sezon Pelicans’ta, önceki dönemlerine göre iyi bir grafik ortaya koysa da, New Orleans ekibinin geleceği parlak değildi.

Zach LaVine, Nikola Vucevic gibi tamamlayıcılara servis yapacak biri gerekliydi. Lonzo Ball tam da bu noktada önem arz ediyor. Fakat Ball, şut merkezli bir dönüşüme uğrayan basketbolda, üçlük yüzdelerini arttırmış vaziyette. Bu zamana kadar %40’ın altında 3 sayı isabeti kaydeden Ball, şimdi %42 isabet oranıyla dışarıdan atıyor.

Bunun ne anlama geldiğini ben size söyleyeyim; saha görüşü vizyonuna şut ekleyen uzun boylu bir oyun kurucunun hem kendinin hem de takımının verimini arttırması…

KENDİNİ BULDU: DEMAR DEROZAN

10 yıldan fazla bir süredir NBA’de olan DeMar DeRozan, Toronto Raptors’ta ve San Antonio Spurs’te süperstar konumunda olsa da, o liderliği gösteremeyen bir atletti. Geriye dönüp bakınca, kendi çapında daha başarılı olabilecek tecrübeli kısa forvet, Kawhi Leonard’ın gölgesinde kaldı; DeRozan Raptors’tan Spurs’e geçti ama Spurs’ün havalı dönemleri sona erdi.

Leonard da Spurs’ten Raptors’a geçip Kanada ekibine ilk NBA şampiyonluğunu yaşattı. Bunun nasıl bir psikolojik etki yaratacağını siz kendiniz düşünün. O nedenle DeMar DeRozan’ın taze bir başlangıca ve kendisinin üst seviyede bir oyuncu olduğunu göstermeye ihtiyacı vardı ki, Chicago Bulls da onun için güzel bir ortam oldu. Bunu iyi değerlendiren DeRozan da kariyerinin zirve dönemlerinden birini yaşıyor ve Bulls’un yeniden çıkışında önemli bir faktör.

KIYMETİ BİLİNMESİ GEREKEN: ALEX CARUSO
 

Herkesin stili nedeniyle “Bunda basketbolcu tipi, bir atlet tipi var mı Allah aşkına?” dediği Alex Caruso, aslında büyük bir başarı hikayesi. G-League’den kendini Los Angeles Lakers’a çıkarmayı başaran Caruso, görünüşü doğrultusunda kendisinden beklenmeyen atletizmi ve görev oyuncusu rolü ile Lakers’ın 2020’deki şampiyonluğunda önemli bir paya sahipti.

Kadroda DeRozan, Ball, LaVine ve Vucevic gibi skor yükünü çekebilecek önemli isimler var; ama biri aksadığında, o imdada yetişecek isim Alex Caruso, Bu takımın bir numaralı X-Factor oyuncusu Alex Caruso. Bulls’ta ortalamaları da yükselen Caruso’nun kıymetini Lakers bilemedi bence.

HEPSİNDEN DAHA ÖNEMLİSİ…

Pekala; yetenekli isimler var vs. Ama şu an Chicago Bulls’ta LeBron, Giannis, Tatum, Kawhi, Durant, Curry seviyesinde bir oyuncu yok. Ancak buna rağmen Doğu Konferansı’nın 2. sırasında yer alıyor, önemli galibiyetlere imza atıyor Bulls. Ultrastarın olmadığı bir takımda, Billy Donovan önderliğinde bir bütünlük sağlanmış durumda ve Illinois ekibi beklentilerin üstünde bir noktada.

Açıkçası bu durum, Jordan döneminde bu spora aşık olan, seven insanları da, Chicago halkını da mutlu ediyor. Bir bütünlük içinde keyif veren bir basketbol izlettiren Chicago Bulls, belki de sezon sonunda kimsenin beklemediği bir şekilde Michael Jordan sonrası en iyi dönemine imza atabilir.

YORUMLAR

  • 0 Yorum