Çetin Yılmaz

Çetin Yılmaz


Huzur içinde uyu

10 Ağustos 2018 - 15:18

"Bu dünyaya geldin, iz bıraktın ve elde ettiğin her şeyin hakkını verdin. Sana sevgi ve saygı duyan bir kitleyi ardında bıraktın. Sen göremedin ama ben cenaze töreninde o dostları gördüm. Güle güle..."
 
Dodo,
Esasında nereden başlayacağımı bilemiyorum. O kadar çok şey yaşadık ki, hangi birini paylaşayım. Sonunda en iyisi bende bıraktığı izler ve Doğan'ı Dodo yapan karakterinden kesitler sunayım.

Dodo ile ilk tanıştığımızda 30'lu yaşlardaydım, ne zaman konuşsak laf döner dolaşır milli takıma gelirdi. Daha sonraki yıllarda Fenerbahçe'de birlikte çalışmaya başladık, yine sık sık gündemin de milli takım ve sorunları olurdu. " Dilin çürük dişe gitme" misali aklı fikri oradaydı.

Ümit Milli Takım koçu olmuştum. Sahaya çıktık. Daha sonra yan yana dizildik ve Milli Marşımız çalmaya başladı, tüm yaşamım ve Türkiye haritası gözümün önünden geçti.
Ve o an Dodo'yu anladım. Ülkesi ve Milli Takım her şeyin üstündeydi.

Hedef, Doğan Hedef olmadan yaşayamazdı. Onun için yaşam uğruna kavga edilmesi gereken bir dizi serüvendi. Televizyon dizileri gibi, belirli aralıklarla ortaya çıkan yeni heyecanlar ve hedefe odaklanmalar. Milli Takım, Ülker, Fenerbahçe, Trabzon, Efes... Sonunda da basketbol okulları.

Hedef iyi de bu hedefe ulaşma çabası onu benzerlerinden ayrıştırıyordu. Avına kilitlenen bir kaplan gibi yüksek bir konsantrasyon ile odaklanıyor, birlikte olduğu ve kendi gibi disipline olmuş yol arkadaşları ile avını parçalıyordu.

İş başında onun için en değerli insanlar ekibi idi. Eğer onlara güveniyorsa sonuna kadar arkalarında olur, ne oyuncusuna ne de teknik ekibine laf söyletmezdi.

Milli takım değerini ondan öğrenmiştim, ekipçiliği ise ODTÜ'de... Artık aynı lisandan konuşuyorduk.

Sabah saat 05.00 veya gece yarısı 02.00 onun için fark etmez, insanlar uyuyor mu veya ayıp olur mu, bunlar onun için iş kavramından sonra gelen sekonder değerlerdi.

Pragmatik çözümler onun en önemli yeteneklerinden biriydi. Sorun var ise, o anda bulduğu ani ve çılgın çözümler pratik zekasının bizlere hediyesi olurdu.

Belki de benim gibi sistemci birini tamamlayan ideal bir ekip arkadaşı, Yol arkadaşıydı.
Yoksa birlikte elde ettiğimiz o denli başarılı sonuçlar nasıl açıklanabilir.

Kızdığı vakit bir şahin kesilen Dodo, esasında tanıdığım en yumuşak ve duygusal insanlardan biriydi. Saman alevi gibi parlayan ateşi, içinde yaşamakta olan 12 yaşındaki iyi huylu çocuk hemen söndürürdü. Kimle tartışsa ve kavga etse, sonu hep Türk filmleri gibi mutlu sonla biterdi.

Yazmakla bitmez... Çünkü tüm bir yaşamımı ve yaşamını anlatmam lazım. Çoğunda birlikteydik. Gülmeyi ve birbirimizle uğraşmayı çok severdik. Eminim ona yakın herkes Çetin Hoca hikayelerini ezberlemiştir... Alaeddin (Yakan) Hocamın dediği gibi, Gülerek şampiyon olurduk.

Son sözüm, Filiz'e, Burcu ve de Deniz'e.
Filiz'i eşi olarak tarif etmek yetersiz. Eşi mi, sevgilisi mi; öğretmeni veya yaşam koçu mu; annesi veya arkadaşı mı? Bence hepsi birden. Devamlı "Oğlum, Filo benden daha karakterlidir" derdi.

Kızları ise hayatının rengi ve anlamıydı. En çok dikkatimi çeken şey, sevgi gösterilerinde onlara çocuk gibi davranırken; gündelik yaşamda hep büyük insanlarmış gibi davranır, onlara şahsiyet vermeye çalışırdı. Karşılığını da aldı, pırlanta gibi iki evlat...
 
Dodo huzur içinde uyu, bu dünyaya geldin, iz bıraktın ve elde ettiğin her şeyin hakkını verdin. Sana sevgi ve saygı duyan bir kitleyi ardında bıraktın.
Sen göremedin ama ben cenaze töreninde o dostları gördüm.
Güle güle...

YORUMLAR

  • 0 Yorum