Battal Durusel

Battal Durusel


Öylesine bir gün...

10 Mart 2018 - 11:17

Öylesine bir gündü...
Saat 15.00'e geliyordu, 16.00'da ise Spor Sergi'de antrenman vardı. İş yerinde müdürden
izin istedim. Yüzüme bakmadan 'İyi git' dedi. Çıktım Kağıthane'ye kadar malzeme çantam
elimde yürüdüm. Şişli dolmuşuna bindim. Şişli'den otobüsle Harbiye'ye indim. Radyo Evi'nin önünden Spor Sergi'ye yürüdüm.

Spor Sergi'nin önünde Eczacıbaşılı Melih, Orhan'la birlikte BMW'sine biniyordu. 'Baba ne haber' dedi.
'İyidir' dedim. Spor Sergi'nin taş merdivenlerinden inerken Kazancı Eyüp'le Yakup, 'Geç
kaldın takım antrenmana çıktı" dediler. ' Ne yapayım Kağıthane'den ancak gelebildim' diye cevapladım.

Soğuk soyunma odasında, acele soyunup giyindim.
Eşofmanlar kapalı durmaktan nemlenmiş ve kokmuştu.
Yukarı salona çıktım. Koç Batur'dan geç kaldım diye fırça yedim. Isındık, Eczacıbaşı maçının taktik çalışmasını yaptık.

5'e 5 maça geçtik. Kat ettim, Tom Dawis'ten topu aldım.
Apo kesmek için hışımla geldi, feyk attım, bütün ağırlığı ile üstüme düştü, dağıldım. Kendimi yerde yatar buldum.

'Yavaş olsana lan' diye kapıştık. Kaptan Ateş araya girdi ayrıldık. Apo'yu maçın içinde kovaladım. Bir ribauntta inerken dirseğimi suratının ortasına çaktım. Ağzı burnu
dağıldı, fazla ses çıkarmadı. Antrenman bitti.

Kaptan Ateş ve Fehmi saha kenarındaki idareci Emin Bengisu'ya gitti. '3 aydır maaş yok, ne yapacağız' dedi. Emin de 'şu haftayı atlatalım, şampiyon olalım hepsini çıkartacağım' dedi.

Soyunma odasında Faruk'un çantasından şampuanı yürüttüm. Duşta başıma sıktım, yan taraftaki Apo'ya uzattım. 'Al sen de kullan' dedim. Faruk şampuanı elimden
kaparak aldı.

Giyindim, soyunma odasından çıktım. Abdullah da arkamdan geldi. Koridorda Osman Solakoğlu'nun odasının önünden geçerken Recep Ogan seslendi; odaya girdik. Osman Ağabey, 'Ligler bitiyor hemen milli takım kampları başlıyor, kendinize iyi bakın' dedi.

Ben converslerim yırtıldı, ayakkabım yok' diye cevapladım. 'Hallederiz ayrıca takıma Hacı Salih'te öğle yemeği kartı vereceğim., öğlenleri orada yersiniz' dedi. Apo 'İyi olur'
diye cevapladı. Masada bir kase duruyordu. Apo da bende ikişer şeker aldık, çıktık.

Hava serindi saçım ıslaktı. 'Radyo Evi'ne kadar yürüdük. Apo 'Nişantaşı'na kahveye gidiyorum' dedi. 'Ya, yürü Kalamış'a geçelim, akşam da bizde kalırsın' dedim. Dolmuşla Karaköy'e indik. Cebimde 10 lira vardı, Apo'ya 'Sen öde' dedim. Kadıköy
iskelesine giderken iki talebe çocuk, bizi görünce 'Yuh sırıklara bak' diye gülüştü. Apo tam çocuklara saldırırken 'Ya bırak kanka' diye kolundan çektim.

İskelenin turnikesinden kartımla geçtim. Öteki tarafa döndüm Apo'ya kartımı
uzattım, benim kartımla o da geçti. Vapuru beklerken arkamdan birisi dürttü. Döndüm Milliyet'in Spor Müdürü Namık Sevik Ağabey ve Fenerbahçe Başkanı Emin
Cankurtaran.

Namık Sevik, 'Ne haber evladım' dedi. İyidir ağabey dedim. Emin Cankurtaran'a döndü, bunları tanıyor musun Beşiktaşlı Battal'la Apo' dedi. Emin Ağabey, 'Tanımaz
mıyım, evvelki hafta bizi fena yendiler' dedi.

Vapurun arkasında lüks mevkiye gittik. Emin Ağabey, hepimize çay söyledi. Yanımıza Kahraman Bapçum da gelmişti. Kondüktör geldi. Havaya girmiştim, lüks farkını bütün itirazlara rağmen ben ödedim. Vapurdan indik, Kalamış'ta Hüseyin, büfenin önünde, Şansal Büyüka ve balıkçı Kara Murat'la oturuyordu.

Şansal 'Ne oluyor, hafta sonu Eczacı'yı yenip şampiyon olur musunuz' dedi. 'Allah
kerim' dedim. Hüseyin, 'Todori'de yemek yiyeceğiz' dedi. 'Paramız yok' dedim. 'Ne var lan, bende var' dedi.

Kara Murat, Kalamış İskelesi'nin ucundan pavurya çıkarmıştı. Çoğu dişiydi, içleri yumurtalıydı ve çok lezzetliydi. Geç olmuştu. Kalamış'tan dolmuşa bindik. Apo'ya 'Gel bizde
kal' dedim. 'Ya gideyim, malzemeler ıslak onları da kurutmam lazım' dedi.

Hakikaten benim çantam da ağır gelmeye başlamıştı. 'İyi' dedim. Kızıltoprak'ta indim. Ziverbey'e eve kadar yürüdüm. Güzel bir nisan havası idi ama gecenin ayazı hissediliyordu...

Eve sessizce girdim. Evin içi, dışarıdan daha soğuktu. Annem sessizce, gecelikle yanıma geldi. 'Geç kaldın' dedi. 'Arkadaşlarla yemek yedim, ev niye soğuk' dedim. 'Odun kömür kalmadı. Yarın biraz para getir, babanda da para yok' dedi. Cebimde sadece yol param vardı, yarın işten avans almalıydım.

Odaya girdim, malzemeleri sandalyeye dizdim. Duvarda kafesteki saka kuşuna baktım.
Kafese elimi uzattım, 'Ne haber' dedim. Kuş kuyruğunu sallayarak 'Hoş geldin' dedi. Gürültüye uyanan babamın 'Saat kaç oldu yat zıbar' diyen sesini duydum. Işığı söndürdüm.
Soğuk yatağın içine süzüldüm. Karanlıkta tüneğini bulamayan kuşun kanat sesini duydum. Yattım zıbardım.
Öylesine bir gündü işte...

YORUMLAR

  • 0 Yorum