BEN O RİBAUNDU İSTİYORUM  

Aydın Örs'ün 'özgüven' kelimesiyle özetlediği eski öğrencisi Mirsad Türkcan, oyunculuk yıllarını şöyle özetliyor: "İnsanlar bana soruyor, 'Yahu Mirsad sen 2.05’sin ama 2.15’lik adamın üstünden ribaundu nasıl alıyorsun?' diye. Çok basit... Çünkü o ribaundu ben istiyorum. Çıkarken bunu ben alacağım diyorum. Bu bir his, hırs ve alışkanlık. Bazen gel çocuklara göster diye çağıran antrenörler oluyor ama ben içimde olan şeyi nasıl göstereyim ki?" diyor. 

BEN O RİBAUNDU İSTİYORUM  
01 Mart 2018 - 12:21

 RÖPORTAJ: ALİ KONAVİÇ

EuroLeague özel sayımızda ligin tarihinde 1000 'ribaund'u geçen ilk oyuncu Mirsad Türkcan ile biraraya gelmeseydik; o da Ribaund dergi olarak bizim ayıbımız olurdu... Fenerbahçe'de forması emekli edilen ilk oyuncu olma gibi ayrıcalıklı bir kariyere sahip olan, parkelere vedasının ardından önce idarecilik, şimdilerde ise menajerlikte çok iyi işlere imza atan Mirsad Türkcan ile özel bir röportaj gerçekleştirdik. Şimdi sözü her zamanki mütevazı ve sıcak tavırlarıyla bizi karşılayan Mirsad Türkcan'a bırakalım...  
 
Ali Konavic: EuroLeague ve NBA’de oynamış biri olarak temel farklılıklar neler? Makasın kapandığına inanıyor musunuz?

Mirsad Türkcan: İnsanların mentalitesi ve organizasyon elbette çok farklı. Orada olan bir şeyin buraya gelmesi bile ciddi zaman alıyor. Son Cavs-Celtics maçında LeBron bir darbe aldı, kenara geldi. Hemen bir makineyle gelip dizine müdahale ettiler ve adam bir süre sonra oyuna döndü. Avrupa’da hâlâ buzla müdahale ediliyor. Bu bile farkı yansıtan önemli bir olay bence. Ama şunu da atlamamak lazım, Avrupa basketbolu da eskisine göre çok daha hızla gelişiyor. Türk basketbolu da, Avrupa’yla beraber ivme kazanıyor. Burada EuroLeague-FIBA arasındaki savaşın bitmesi de çok önemli. Gelişimin devam etmesi için beraber hareket etmemiz gerek.
 
A.K: Hem oyuncu hem idareci şimdilerde de menajer olarak EuroLeague’in içinde bulunan biri olarak, farklar neler?

M.T: Doğrusu ben yaptığım her üç işten de büyük keyif aldım. Şu anda menajerlikten de çok büyük keyif alıyorum çünkü eskiden bir oyuncuydum ve bugün oyuncunun benden ne istediğini çok iyi anlıyorum. Ama idarecilik benim için fazla stresliydi. O yüzden ben de yönetimle oturup o işten affımı istedim. Sanırım bana göre değildi. Fakat oyunculuk başka tabii. Doğrusuyla yanlışıyla o heyecan, o kazanma hırsı. 

 


 
BİR SENE İÇERİSİNDE KNICKS'TE DE OYNADIM PARİS'TE DE...


A.K: Peki bir keşkeniz var mı oyunculuk döneminde?

M.T: Keşke NBA’de daha çok kalsaydım. Oraya gittiğiniz zaman en önemli şey; doğru zamanda doğru takımda olmak. O bana denk gelmedi ne yazık ki, ama keşke 1-2 sene daha kalıp bekleseydim. Belki de hiç dönmeyecektim Avrupa’ya. Ama pişmanlık mı bu? Değil. Çünkü çalışmaya inanıyorum ve nereye gidersem gideyim pes etmeyi düşünmedim. Bir sene içerisinde hem Knicks’te oynadım hem Paris’te. Düşünebiliyor musun nereden nereye? NBA’den, Fransa Ligi’nin düşme hattına, ama dediğim gibi çalıştım. Kafa olarak her şeye hazırlıklı oluyorsunuz, çalışmaya niyetiniz varsa. Ve elbette o sayede CSKA ile çok iyi bir dönüş yaptım.
 
A.K: Goran Dragic de benzer şeyler yaşadığını anlatmıştı. NBA’deki ilk yıllarında psikolojisi kötüymüş, dönmek istemiş hatta. Bugünse o bir All-Star. Senin NBA’deki o ilk dönemini anlatır mısın? 

M.T: Söyledim ya kalabilirdim de, teklifler gelmişti. Zaten George Karl döneminde epey iyi oynuyordum ben Bucks’ta. 3-4 tane bayâ iyi maç oynadık derken, baş parmağımdan sakatlandım. 2 ay orada bir ara vermek zorunda kaldım. Ama sonra arayıp yine güzel bir kontrat teklif ettiler, hatta o süreçte Koç Karl şahsen ilgi gösterdi. Ama ben orada büyük bir hata yaptım. ‘Bir sene daha doğru dürüst süre alamazsam ne olacak?’ diye düşündüm. Teklifi reddettim. Dragic çok doğru bir seçim yaptı kalarak. 
 
BÜYÜK KOÇ, BÜYÜK İNSAN: GEORGE KARL

A.K: Hakkında bu kadar konuşmuşken, George Karl’a dair neler söylemek istersin? 

M.T: Büyük bir koç. Ama daha önemlisi büyük bir insan. İstediğin kadar büyük bir koç ol, insanlara yaklaşımın çok daha önemli. Karl çok kaliteli bir karakterdi ve insanlara dokunmayı iyi bilirdi. 
 
A.K: O zaman klasik bir soruyla EuroLeague’e dönelim. Hangi takımları Final Four adayı olarak görüyorsun?
M.T: Fenerbahçe Doğuş, CSKA, Olympiakos ve Real Madrid. 
 
A.K: Özellikle yerli oyuncularla yakından ilgilendiğini biliyoruz. Biz bu oyuncuları nasıl EuroLeague seviyesine entegre edebiliriz?
M.T: Her şey oynamaktan ve güven kazanmaktan geçiyor. Bu sezon Türk oyuncular ligde daha aktif durumda. Ama bu çocukları EuroLeague’de göremiyoruz. Bu sefer de insanın aklına ‘Milli takım nasıl etkilenecek?’ sorusu geliyor. Çünkü bize uluslararası mücadele için üst düzey oyuncu lazım. Yeni federasyon -ki bunlar benim kardeşlerim- çok iyi çalışıyor. Gelişim Ligi’ni kurarak ve tesis yatırımları yaparak iyi iş çıkarttılar. Ama dediğim gibi işe oyuncu bazlı bakarsak mesele her şeyin ötesinde ‘oynamak’ ve özgüven kazanmak.
 
AYDIN ÖRS... BENİM İÇİN BABA FİGÜRÜ...

A.K: Özgüven demişken, Koç Aydın Örs sizi ‘özgüven’ kelimesiyle özetliyor. “Mirsad, 16 yaşındaydı geldiğinde, ben ona forma vermedim, o benden aldı.” diyor. Nedir bu özgüvenin sırrı?

M.T: Herkesin bildiği üzere ben Yugoslavya’dan geldim. O dönem memleket savaş alanıydı. Buraya geldiğimde başarmaktan başka bir şansım yoktu çünkü başarıp kalmalıydım. Kendime çok inanıyordum. Sadece çalışıyordum, gözüm başka bir şey görmüyordu. 19 yaşındaydım, ilk kez para almıştım. O ilk maaşımdan Sırp bir kondisyoneri getirtip onunla çalışmaya başladım. O zaman Türkiye’de böyle bir anlayış yoktu. Aydın Örs de o dönemde benim için bir baba figürüydü. Yediğimle, içtiğimle bile ilgilenirdi. Yine yönlendiren ağabeylerim vardı. Benim de aklımda sadece basketbol olunca formayı aldım. 
 


O AN HANGİ SAHADAYSAM, ORANIN EN İYİSİ OLMALIYDIM

A.K: İdmanda bile çok rekabetçi olduğun söylenir hep. ‘İdmanda en yakın arkadaşımla bile ribaund için savaşırım’ anlayışını biliyoruz. Biraz anlatır mısın bu rekabetçiliğini?


M.T: İnsanlar bana soruyor, “Yahu Mirsad sen 2.05’sin ama 2.15’lik adamın üstünden ribaundu nasıl alıyorsun?” diye. Çok basit. Çünkü o ribaundu ben istiyorum. Çıkarken bunu ben alacağım diyorum. Bu bir his, hırs ve alışkanlık. Bazen gel çocuklara göster diye çağıran antrenörler oluyor ama ben içimde olan şeyi nasıl göstereyim ki? Fundamental veya dış şut değil bu... İsteyip çalışırsan her şey olur. Bak ben, 12 yaşında Novi Pazar’da basketbol oynarken aklımda Avrupa ribaund kralı olmak falan yoktu. Benim amacım o gün o sahanın en iyisi olmaktı. Basketbola hep öyle baktım. O an hangi sahadaysam oranın en iyisi olmak için uğraştım.
 
MİRSAD EN İYİ EUROLEAGUE BEŞİ: Jasikevicius, Spanoulis, Bodiroga, Fucka, Sabonis.


A.K: EuroLeague’in aşağıdan gelen yetenekleriyle alakalı ne düşünüyorsunuz? Daralıyor mu sizce yetenek havuzu?

M.T: Doncic’i saymamak lazım. Seneye NBA’e gidecek. Ama ben “Furkan Korkmaz biraz daha kalsaydı” keşke diyorum. Onun da EuroLeague oynaması iyi olurdu, ligin de ona ihtiyacı vardı. Tabii bu yetenekleri tutmak için organizasyonu geliştirmek lazım. EuroLeague bunun için uğraşıyor elbette ama FIBA ile önce sulh sonra işbirliği lazım. Ama baktığın zaman Cedi oraya gidiyor Cleveland’da ciddi etki yaratıyor. Hal böyleyken Avrupa’da kalma fikri mantıksız geliyor bazı oyunculara. 
 
BASKETBOLU ELEKTRİK DİREĞİNDEN POTA YAPARAK ÖĞRENDİK

A.K: Cedi’yle bunu konuştun mu? Avrupalı oyunculara bakış açısı ne kadar değişti sence?


M.T: Kesinlikle çok fazla değişti. Orada değer görmek için Kukoc, Divac veya Sabonis olmalıydın o dönemde. Bugün durum öyle değil. Artık oyuncular ilk 5 sıradan draft olabiliyor. Doncic öyle olacak mesela. Dediğim gibi öyle olmasa bile artık gösterilen saygı daha yüksek. Çünkü EuroLeague’den giden oyuncu daha hazır gidiyor. Altyapı anlamında da, profesyonel tecrübe anlamında da. Zamanın ruhu işte, bugün orada olsak biz de daha kalıcı olabilirdik. Ama şartlar tamamen farklıydı. Sana 12 yaşında sokakta oynardım demiştim ya, sokak dediysek yanlış anlama asfalt yoktu o dönem. Elektrik direğine kendimiz bir pota yapıyorduk falan. O şekilde öğrendik basketbolu. 
 
A.K: Parkeden bu kadar konuşmuşken, gündeminde yeniden saha kenarına dönmek var mı?

M.T:
Ben Fenerbahçe’de idareci olmaktan ötürü çok mutluydum aslında; ama aileci biriyim. Aileme ayıracak zamana ihtiyacım var. Şu an buna sahibim ama o zaman değildim. O yüzden büyük konuşmamakla beraber dönmeyi pek düşünmüyorum.
 


OBRADOVİC DÜRÜSTTÜR, YÜZÜNE KONUŞUR...

A.K: Konu Fenerbahçe Doğuş’a gelmişken, Koç Zeljko Obradovic’ten bahsetmemek olmaz sanırım...


M.T: Az önce Karl için söylediklerim burada da geçerli. Büyük koç olabilirsin, ama önemli olan büyük insan olmak. Obradovic’i uzun yıllardır tanıyorum. O 'doğru' bir adam. En büyük avantajı budur. Oyuncularının yüzüne konuşur, çevresindeki insanlara karşı dürüsttür. Parkeye gelince, CV’si hakkında ne söyleyebilirim ki? Adamın geçmişi konuşuyor zaten. 
 
A.K: Obradovic’le çalışmak yerine ayrılmayı tercih eden isimler de oldu. Ömer Faruk Yurtseven mesela. Ve ayrı bir tartışma konusunu da beraberinde getirdi bu; genç oyuncular işin kolej basketbolu mu yoksa Avrupa’da kalmak mı daha faydalı?


M.T: Ömer Faruk’u Fenerbahçe’de çok seviyorlardı aslında. Ama o gidip orada daha göz önünde olmayı tercih etti. Amerikalılar haliyle NCAA’i daha yakından takip ediyor ve bu sebeple Ömer draftta daha önden seçilebilir. Ama mevzuya sadece draft olarak bakmamak lazım. Basketbol açısından ne kadar gelişiyor? Bence burada kalıp, EuroLeague oynasa basketbolu daha çok gelişecekti. Fakat o kendi yolunu ve kendi doğrularını seçti. Umarım sağlıklı kalır ve en iyi sıradan draft edilir. Milli takımımıza da hizmet eder. 
 
BUGÜN BASKETBOLUMUZUN GELDİĞİ NOKTAYI EFES'E BORÇLUYUZ

A.K: Ahmet Düverioğlu burada kalıp oyunu epey geliştirdi mesela. Çok daha etkili ve agresif bir uzun görüntüsünde.


M.T: “Agresiflik” çok kritik bir özellik hele ki üst düzey basketbolda. Ahmet örneğine katılıyorum hatta keşke bir an önce milli takıma kazandırabilsek onu. Bak işte, nereden nereye? Çocuk dedi ki, “Orada Obradovic gibi bir koç var, ben gider de onunla çalışırsam gelişirim.” Ve öyle de yaptı. İş ahlaklı, çalışkanlığı çok yüksek bir çocuk.
 
A.K: Peki Anadolu Efes hakkında neler söylemek istersiniz?

M.T: Anadolu Efes bugün Türk basketbolunu en iyi şekilde temsil eden insanların yetiştiği bir okul. Bugün basketbolumuzun geldiği noktayı Efes’e borçluyuz kesinlikle. İnşallah seneye daha iyi bir kadro kurarlar. 
 
A.K: Efes’in dışında önemli altyapı çalışmaları yapan kulüpler de var. Federasyonun Gençler Ligi projesi buralardan alınan verimi arttırır mı sizce?

M.T: Federasyonun bu sezon yaptığı en iyi iş bu Gençler Ligi projesidir. Bu ekibi tebrik etmek istiyorum. Gerçekten açık bir sahadan bile önemli bir oyuncu yetişebilir ama bu işi şansa bırakmaktansa organizasyonu geliştirmek lazım. TBF de buna eğiliyor.
 
MİRSAD İLE KISA KISA
En sevdiği 3 deplasman: Bologna, Kaunas, Barcelona
Savunmakta en zorlandığı oyuncu: Luis Scola 
Tanıdığı en etkileyici karakter: Petar Naumoski
Maç öncesi totemi: Parkeye her zaman sağ ayağımla girerdim ve maç öncesi ailemle konuşurdum.
 
VAN GUNDY TOLERANSSIZ, EWING AĞABEYDİ

Anlaşamadığı koç: Jeff van Gundy. Hiç ilgilenmemişti benimle gerçekten... Patrick Ewing bir NBA efsanesi olarak elimden tutup her şeyimle ilgilenmişti o dönem. Hâlâ da kontakt içindeyiz kendisiyle, ağabey gibidir. Ama Van Gundy gerçekten çok soğuk ve toleranssızdı. 
 
Haksızlık yaptığı isim:
Lavrinovic. Moskova’da rotasyonu beraber paylaşıyorduk. Gayet de iyi oynuyordu çocuk. Neyse ben koçla konuştum gidip, Lavrinovic’ten daha çok süre istediğimi söyledim. Öyle de oldu ama sonra haksızlık yaptığımı fark ettim. Yanlışı yapan bendim ama ilerleyen süreçte Lavrinovic’le iyi arkadaş olduk. Hâlâ da görüşüyoruz. 
 
Beğendiği genç koç: Sarunas Jasikevicius

Basketbola bakış açısı: Yetenek seni bir yere kadar getirir. Oradan sonra çalışıp gaza bas ve senden daha yetenekli isimleri geride bırak. 
Beğendiği genç oyuncu: Okben Ulubay. Giresun’dan Darüşşafaka’ya gelerek hata yaptı diyorlar. Yahu Doncic 18 yaşında bunları yapıyorsa bu çocuk neden 21 yaşında buralarda oynamasın? İş çocukta bitiyor. Hidayet 17 yaşında Efes’te oynadı. Okben de oynamak istiyorsa alacak formayı oynayacak. Hocasından söküp alacak o formayı. Yetenek var mı? Var. Basketbol zekası? Var. Demek ki yapabilir ama ne istediğini bilecek ve mücadele edecek. 
 
KAYBETSENİZ DE SENEYE BİZ YİNE BURADAYIZ!
Unutamadığı bir devre arası konuşması: Bir Avrupa kupası maçında Hırvat takımına karşı oynuyorduk İstanbul’da... Rakibi bile tam hatırlamıyorum ama ilk yarıyı epey geride kapattık. Aydın Örs gelip: “Biliyorum üzerinizdeki baskı çok fazla. Siz de gençsiniz ve bu sizi etkiliyor ama şunu unutmayın biz seneye yine buradayız. Ondan sonraki sene de burada olacağız. Çıkın, rahatça mücadele edin. Kaybederseniz zaten sorumluluk bende, herkese maça ne kadar iyi hazırlandığınızı anlatacağım.” demişti. Biz de ikinci yarı maçı çevirdik. En unutulmaz konuşmalardan biridir benim için.
 
GEORGE KARL'IN GÖZYAŞLARI... 

Bir keresinde de George Karl idmanda ağlamıştı. 3-4 maçtır kaybediyorduk. Şaka değil gerçekten geldi, taktik çalışmasından önce oturup ağladı. O da unutulmaz bir şeydi benim için. O olaydan sonra toparlandık gerçekten.


YORUMLAR

  • 0 Yorum