Efsaneler Anlatıyor: Yusuf Erboy

Eczacıbaşı'nın önemli isimlerinden Yusuf Erboy, taraftarı olduğu ve altyapısında yetiştiği Fenerbahçe'den profesyonel olamadan ayrıldığını söylerken, "Dodo (Doğan Hakyemez) menajer olduğu dönem sarı lacivertlilerle masaya oturduk, anlaştık. Bu kez de federasyonun oyuncuyu transfer eden takımın, yetiştiren kulübe 10 milyon vermesi gerektiği kuralı gelince, yollar yine kesişmedi" diyor.

Efsaneler Anlatıyor: Yusuf Erboy
01 Temmuz 2021 - 13:16 - Güncelleme: 01 Temmuz 2021 - 13:19

BERTAN ERMAN

Basketbolun unutulmaz isimlerini ağırladığımız köşemizde, bu sayı 1980’lerin ikinci yarısında ve 1990’larda, adını sıkça duyduğumuz, Eczacıbaşı ile 2, Galatasaray ve Ülkerspor ile birer kez lig şampiyonluğu yaşamış Yusuf Erboy ile telefonda görüşme fırsatına eriştim. Ramazan’da kısıtlamalar olduğu için bir yerde buluşamadık; ama keyifli bir sohbet oldu.
 
Daha önce Tamer Oyguç ve Larry Richard ile 1980’lerin sonlarında, genç bir kadro ile üst üste 2 kez şampiyon olan Eczacıbaşı’nın nasıl bir takım olduğunu konuşmuştuk. Daha ziyade bana anlatmışlardı.
 
Yusuf Ağabey de o takımın önemli parçalarından biriydi. Arada sırada sosyal medya hesabında, Eczacıbaşı döneminden fotoğraflar koyar ve paylaşımlarda bulunur. Eczacıbaşı’nın o mucizevi dönemini bir de kendisinden dinledim. Çünkü genç bir kadro, küme düşer denilen bir takım ve art arda iki şampiyonluktan bahsediyoruz.
 
ECZACI'NIN SIRRI: GENÇLİK ATEŞİ 
 
Yusuf Ağabey anlattı ve ben de deyim yerindeyse, okul sıralarında ders dinleyen bir öğrenci gibi kendisini dinledim...

“Çok gençtik ama çok uzun zaman da birlikte oynuyorduk. Yıldız takımlar, genç takımlar… Biz genç takımda oynarken, A takım ile antrenmana çıkardık. Ondan sonra bir dönem geldi; Eczacıbaşı değişikliklere gitti. Eczacıbaşı’nda oynayan birçok kişi takımdan ayrıldı. Erman (Kunter) Ağabey, Melih (Erçin) Ağabey vardı. 
 
Ondan sonra Şakir Bey (Eczacıbaşı) yeni bir yapılanmaya gitti, Allah rahmet eylesin. Başantrenör olarak Batur Ağabey vardı. Böyle bir takım düşündüler. Birkaç tecrübeli oyuncu düşünülürken bir tek Hüseyin Şiriner alındı. Herhalde bizden 5 yaş büyüktü. O performansından çok bize mentörlük yapan; yani ağabey olarak geçiyordu.  
 
O zamanlar biz mentörlüğün anlamını çok da bilmiyorduk. Sonralarında anladığımız faydaları olmuştu. Hem hayata bakış açısından hem de sporda, basketbolcu bakış açısından. Daha sonra Nur Ağabey (Gencer), Batur Ağabey, bir sonraki sene kadroya dahil olan Gökhan (Otosüren) vardı; o da geçen sene rahmetli oldu. 
 
Ondan önce Kara Murat’ı (Murat Şener) kaybetmiştik. Yeri gelmişken hepsine rahmet dileyelim. Nur Ağabey ile Dodo (Doğan Hakyemez) ABD’ye gitmişti. O zamanlar Doğan Ağabey de Fenerbahçe’de idi. O da vefat etti, Allah rahmet eylesin.
 
Doğan Ağabey ile Nur Ağabey Amerika’da oyuncu seçiyordu. Doğan Ağabey Pete Williams’ı beğeniyor ve onu Fenerbahçe’ye getirmek için görüşmeler yaparken, o arada Larry’i (Richard) söylüyorlar. Seçmelere katılmış vs. Pete’in de çocukluktan arkadaşı. Halen daha arkadaşlığı devam ediyor. Nur Ağabey de bize Larry’i getiriyor. O da koleji yeni bitirmiş, aynı yaştayız.”
 
Yusuf Ağabey, art arda iki lig şampiyonluğu kazanan Eczacıbaşı’nın genç kadro ile nasıl başarılı olduğunun formülünü de açıkladı:
 
“Bu arada, biz bir önceki sene elendikten yaklaşık 1 hafta ya da 10 gün sonra, gelecek sezon için çalışmaya başlamıştık. O genç takımla ara vermeden çalışmaya başlamıştık. Bu belki de bizim için çok iyi oldu. Birbirimizi daha iyi tanımaya ve basketbolun daha farklı yönlerini keşfetmeye yöneldik. 
 
O dönem Larry’nin takıma katılması ve bizim gençliğimizin vermiş olduğu bitmek bilmeyen enerji ile oynadık. 40 dakikadan bahsediyoruz; ama hepimiz rotasyonda 30’ar dakika süre alıyorduk. Hiç çıkmadan oynadığımız maçlar oluyordu. O noktada da bizi ayakta tutan da, dediğim gibi 'gençlik' oldu. 
 
Gençliğin verdiği avantajları çok iyi kullandık. Normal sezonu 6. bitirdik. Çukurova ile finalde eşleştik. Onların gerçekten çok tecrübeli oyuncuları vardı. Billy Lewis vardı. Serdar Koçyiğit, Aytek Gürkan, Behçet Üner, Levent Şenol… Bir sürü tecrübeli ve ligi çok iyi tanıyan oyuncuları vardı. Ama bir noktadan sonra oyunun kontrolünü elimize almaya başlıyorduk. O da herhalde bizim gençliğimizin verdiği bir şeydi.
 
Fakat maç oynaya oynaya tecrübelendik. Normal sezonu 6. bitir ve finale kadar çık; bize çok şey kattığını söyleyebilirim. Tecrübe ile birlikte gençliğimizi birleştirdik ve bununla birlikte bir sürü dış etkenler; yani idari destekler, yönlendirmeler ve Batur Ağabey'in de çok değişik bir antrenör profili ile bu noktalara gelindi. 


 
5 KİŞİ AYNI ŞEYİ DÜŞÜNMEK...

 
Batur Ağabey’in, “Basketbolda beş kişi aynı anda aynı şeyi düşünmek zorundasınız” sözü halen daha kulaklarımdadır. Bir de bizim kulüp Eczacıbaşı’nın, o dönem pek kimsede olmayan, kendine ait bir salonu vardı; onun avantajını kullandık. Pazar günü antrenman olmazdı; ama bir bakarsın, kimseye haber vermeden 5-6 kişi gelmiş şut atıyor, antrenman yapıyor, eksiğini kapatıyor.
 
Biz onların da çok faydasını gördük. Aile gibi olmanın avantajlarını yaşadık diyebilirim. Lig şampiyonluğunun üstüne Cumhurbaşkanlığı Kupası’nı kazandık. Ertesi sezonu da birinci sırada bitirdik.
 
O dönemki play-off sisteminde ilk 2 sıradaki takımlar rakip bekliyordu. O sene de aynı şekilde Çukurova ile finale çıktık. Yine dediğim gibi, 30 ya da 35 dakikadan sonra biz rahatlıyorduk. O zamanlar bir maç evinde, bir maçı deplasmanda oynadıktan sonra, çeşitli şehirleri dolaşıyorduk. Bir sezon Antalya’da, diğer sezon Isparta’da şampiyonluk sevinci yaşadık. İstanbul’da şampiyon olamadık.
 
O dönem basketbolun tanıtılması için, federasyonun düzenlediği bir uygulama vardı. İlginç bir durumdu. Eczacıbaşı bizim için çok özel bir takım olarak kalacak. Seyircisi pek olmayan, çok genç bir kadro ile şampiyonluklar yaşadık. O zaman medya günümüzdeki gibi değildi. Birçok insan bizim için 'küme düşer' diyordu. Biz de sonradan öğrendik bunları. 
 
Spor Sergi ortamı ilginçti. O öyle diyor, bu böyle diyor… Biz herkesi yanıltmayı başardık diyeyim. O dönem hepimize ayrı manevi kazançlar getirdi.”
 
Bu seride konuştuğum birçok kişi, Eczacıbaşı’nın ne kadar özel bir takım olduğunu anlattı ve bu sözler, 29 yıl önce basketbol arenasından çekilen bu takımın ne denli büyülü ve harikulade olduğunu tekrar hatırlattı. Tabii ki, geçmiş geçmişte kalıyor.


 
MAGIC VS ERBOY
 
Yusuf Erboy, daha sonra bir sezon Galatasaray’da oynadı. Akabinde Kocaeli ekibi Nasaş’a geçti. 1993 sezonunda Nasaş’ın haklarını Ülker aldı ve birçok efsanenin yolunun geçtiği Ülkerspor basketbolda sahne aldı. Yusuf Ağabey de o süreçte Ülker için mücadele etmiş, 
 
1994-1995 sezonunda, turuncu yeşilli ekibin ilk şampiyonluğunda yer almış ve Abdi İpekçi’deki meşhur Magic All-Star maçında da sahada olan bir isimdi. O maçta Lakers’ın ve dünya basketbolunun efsane ismi Magic Johnson’ı savunduğu bir fotoğrafa denk geldim. 
 
Kendisi de sosyal medya hesabında bu fotoğrafı profil resmi yapmış. O anın hikâyesini anlatmasını istedim. Yusuf Ağabey de o fotoğrafı yeni bulmuş:
 
“Magic AIDS hastalığını yendikten sonra basketbola dönmek yerine bir takım kurdu; Magic All-Star. O dönem nasıl bağlantılar yapıldı, bilmiyorum; ama tanıtım çerçevesinde Ülker de böyle bir ilişki içerisinde bulundu ve Magic İstanbul’a geldi. 
 
O zamanlar NBA All-Star maçlarını izlemek için Maçka Otel’de uydu antenler falan vardı. 5-6 kişi toplanıp, otelde oda kiralayıp maçları izlerdik. Boğaziçi Üniversitesi’nin oralarda bir yerde kaset satan bir videocu vardı. Onları alıp NBA’i seyrederdik. 
 
Sen hatırlamayacaksındır; ama ben böyle daha çok savunma ile basketbolda öne çıkmaya başlamıştım. Beni en iyi savunmacılar arasında gösteriyorlardı. Tabii ki bunun içerisine hücumu da katmaya başlayınca A Milli Takım dönemleri de başlıyor. 
 
Magic’in gelmesi, o dönemler için çok önemli bir olay. Esasında çok ciddi bir maç değil tabii ki. Karşılaşmayı da izleme şansın olmuştur; ama bir noktada da ciddi oluyor.
Eczacıbaşı döneminde de en skorer isimleri savunmak hep bana kalırdı. O noktada 3-5 dakikalık bir eşleşmemiz var. Tam hatırlamıyorum ama çok güzel hatıra olacak bir fotoğraf çıkmış. 
 
Geçen sene ben o fotoğrafa ulaştım. Öyle bir fotoğrafın varlığını unutmuştum. Sosyal medya sağ olsun; oradan gönderdiler. Profil fotoğrafı olarak kullanıyorum hatta. Maçın sonrası da güzeldi. Yemekler, sohbetler… Unutulmayacak, güzel anılardan bir tanesiydi. 
 
Bir keresinde de federasyonda çalışırken, Dr. J (Julius Erving) ile sezon öncesi bir organizasyonda bire bir ilgilendiğim olmuştu. Dr. J benim idolümdü. Bir kısım LeBron ile, bir kısım Kobe ile Jordan ile büyüdü. Bizim dönemin de idolleri Magic Johnson, Larry Bird, Dr. J idi. Onların arasından, belki de atletizminden dolayı ikonum oydu. Yıllar sonra Dr. J ile karşılaşmak çok heyecan vericiydi. 2-3 günü onunla birlikte geçirmiştim. O dönemlerin insanlarının basketbola bakış açısı çok farklı. Çok saygı duyulacak oyunculardan bir tanesiydi.”
 
SEVDİĞİ TAKIMDA BAŞLADI AMA PROFESYONEL OLAMADI

 
Eğer sosyal medyayı ve basketbolu iyi bir şekilde takip ediyorsanız, Yusuf Erboy’un Fenerbahçe’nin en büyük destekçilerinden biri olduğunu görürsünüz. Ancak şöyle bir durum var ki, Yusuf Ağabey profesyonel kariyerinde sarı lacivertli formayı giymedi. Ben de bu durumu merak etmiyor değildim. Peki, işin aslı neymiş? Yusuf Ağabey’in basketbola başlangıcı, çok sevdiği Fenerbahçe ile olmuş ama...
 
“Fenerbahçe’de forma giymeyi çok isterdim. Çünkü benim basketbolu sevmem ve öğrenmem Fenerbahçe sayesinde oldu. Babam zamanında oynamıştı. Rahmetli Doğan Hakyemez bizim aile yakınımızdı. Hatta akrabamızdır yani. Eşi Filiz Abla’nın ağabeyi Ferhan İmren vardı. O da basketbolcuydu. Allah rahmet eylesin. Benim basketbolu sevmem onlardan kaynaklı. 
 
Onun maçlarını seyrederek sevmeye başlamıştım. Ben basketbola esasında Fenerbahçe altyapısında başlamıştım. O zaman Dereağzı Tesisleri’nde, beton zeminde çalışırdık. Hatta bir sene sonra o takıma Tamer Oyguç da geldi. Biz o zamanlar Tamer ile tanışmıyorduk. Kulakları çınlasın; Batur Ağabey’in büyük oğlu Ömer Baturalp de vardı. 
 
Yıldız takımda başladık. Fakat o dönemki antrenör Haşim Tündoğan, Tamer ile beni beğenmedi. Çok uzun olduğumuzdan mıdır vs. Öyle bir şey söylemişlerdi. Bizim işimize yaramaz demiş. Bizi kapı önüne koymuşlardı. O benim için çok büyük bir hüsrandı. 
 
Ondan sonra tekrardan basketbolda bulunmak benim için tesadüf oldu. 8-9 yaşında oraya gidip kapıya konulduğunda, hayallerinizin yıkıldığını hissediyorsunuz. Fenerbahçe olmadı. Sonra ben bir şekilde Eczacıbaşı’na geçtim. Büyük seçmeler düzenliyorlardı. O seçmelerde rahmetli Aydan Siyavuş da vardı.
 
Aydan Ağabey seçmişti beni... Ondan sonra yıldız takım, genç takım, A takım. İlk şampiyonluktan sonra, beni Dodo aradı, 'Fenerbahçe için bir konuşalım' dedi. Sonra Fenerbahçe için transfer konuşmasını yaptık. O zamanlar şubenin başında Faruk Tokatlı vardı. Biz anlaştık esasında. Pete’in olduğu seneydi.
 
Fakat federasyon tarafından bir kural değişikliği oldu. Transfer eden kulübün, yetiştiren kulübe 10 milyon lira vermesi gerekiyordu. Benim de 10 sene gibi bir sürem var Eczacıbaşı’nda. Bir anda rakam çok yükselince, Doğan Hakyemez beni aradı, ‘Bekle bakalım. Bir şeyler çıkacak’ dedi.
 
Dodo ikinci günde ise, ‘Yusuf rakamlar çok yükseldi. Yapabilecek bir şey yok. Kusura bakma’ dedi. Sonra Eczacıbaşı’nda kaldım. İki defa Fenerbahçe’den dönmüş oldum. Sonra beni Fenerbahçe'de beğenmeyen antrenöre (Haşim Tündoğan) Eczacıbaşı’nda rakip olduğumuz maçlarda çok çektirdim yani. O adamı gerçekten hiç sevemedim.”


 
BABADAN FENERLİYDİM...

Tabii ki, bu süre içinde Yusuf Ağabey, ilkokulu ve orta okulu Fenerbahçe’de okuduğunu söyledi ve bana bu noktaya daha sonra geleceğini belirtti. Şimdi o bölüme geldik.
 
“Ben herhangi bir işte disiplinli biriyimdir. Babamdan gelen bir durum herhalde. Ne olursa olsun, yaptığım işe çok saygı gösteririm. Federasyonda çalışırken, Abdi İpekçi’nin ve spor tesislerinin başında oldum. Sonra gözlemcilik işleri başladı. 40 kişinin başındaydım. Maçlara gidip onları takip ediyordum. 
 
Oraya giderken her takımdan bir küfür yiyordum. Fenerbahçeliler, herhalde bir sene Galatasaray’da oynadığım için, Galatasaraylılar da Fenerbahçeli diye küfür ediyordu. Beşiktaş’tan başka türlü... İşimden dolayı hangi takımı tuttuğuma dair bir şey söylememiştim. 
 
Federasyondaki işi bıraktıktan sonra Fenerbahçelilerden, ‘Abi bizi affet. Hakkını helal et’ diye mesajlar geldi. Allah razı olsun onlardan. Benim babam, kardeşim, ailedeki herkes Fenerbahçeli. Başka bir takımı tutmamın imkânı yoktu.”
 
Sanırım ben de bir basketbolcu olsaydım ve belli bir seviyeye gelip tuttuğum takımda oynayamasaydım, Yusuf Erboy gibi hissederdim. Yine zamanda güzel bir yolculuk yaptım. Bunun için teşekkür ederim Yusuf Ağabey.
 
TİPLEME
- En beğendiğiniz koç? 

- Mehmet Baturalp
- En beğendiğiniz oyuncu?
- Julius Erving
- En iyi 5'iniz?
- Steve Kerr, Kobe Bryant, Michael Jordan, Scottie Pippen, Shaquille O’Neal
- En zorlu deplasmanlar? 
- Fenerbahçe, Çukurova, Karşıyaka
- Tek kelime ile basketbol...
- Tutku
 
YUSUF ERBOY
Doğum tarihi: 1 Ocak 1967
Boy: 2.06 metre
Pozisyon: Pivot / Uzun Forvet

KARİYERİ
Eczacıbaşı 1982-1989
Galatasaray 1989-1990
Nasaş 1990-1993
Ülkerspor 1993-1996
Kombassan Konya 1996-1997


YORUMLAR

  • 0 Yorum