İLMEK İLMEK:  LUKA DONCIC  

"İlk dalga sabırla atlatıldıktan sonra aradan geçen yıllar, Madrid yetkililerini ve biz basketbolseverleri şaşırtmayıp Luka Doncic’in yeteneklerinden çalmadığı gibi, tek başına çözmek zorunda kaldığı her sorunu oyun karakterine ilmek ilmek işledi. Sonucunda delikanlı Luka, içeri penetre ederken attığı her adımda, şut için her sıçrayışında ‘‘yaşından büyük’’ Luka Doncic’e evriliyordu…"

İLMEK İLMEK:  LUKA DONCIC  
12 Kasım 2018 - 16:03

 
 
GENÇALP KOZALP

 
Yıl 1999, Slovenya’dayız. Dağılmanın üzerinden yaklaşık sekiz sene geçmiş olsa da bütünden kopan her bir parçada olduğu gibi bütünden, yani Yugoslavya’dan ayrılmanın sancıları kapıyı çarpıp çıkan ilk ülke Slovenya’da da hissediliyor. Ayrılıkların kolay olduğunu kim söylemiş ki? Hele ki yaklaşık 80 yıl boyunca beraber ya da karşı karşıya verilmiş bir siyasi mücadele, ardı arkası kesilmeyen savaşlar ve her şeye rağmen sahip olduğunuz yönetimsel alışkanlıklarınız varsa… İşte bu ortamda toplumun en küçük yapı taşı ailelerden, yıllarca başka başka doğruları ezber etmiş hükûmete kadar herkes yepyeni bir sınav veriyordu, elbette basketbol da…  
Slovenya 25 Haziran 1991’de Yugoslavya’dan ayrılacağını kamuoyuna ilan edip fitili ateşlemişti. Aynı günlerde Yugoslav halkının bir diğer önemli gündem maddesi ise İtalya’da düzenlenen ve Yugoslavya’nın şampiyonluğa yürüdüğü Avrupa Şampiyonası’ydı. Tez yayılan haber, siyasi çalkantıları İtalya’daki Yugoslav Milli Takımı kampına da taşımış; yıllar sonra yolu koçluk için Gaziantep’e de düşen Jure Zdovc ülkesinin bağımsızlığını ilan ettiği o günlerde Yugoslavya adına maça çıkmayı reddedip yarı final öncesi takım kampından ayrılmıştı.

Aradan geçen iki senede Yugoslavya’daki savaş daha da trajik bir hal alırken Slovenya nispeten süt liman bir zeminde oluşumunu sürdürmeye devam edip uluslararası basketbol arenasında kendini gösterme şansını 1993 Avrupa Şampiyonası’nda yakalamıştı. Kısa sürede turnuvanın gediklisi haline gelen Slovenya, potansiyelli kadrolarına rağmen bir türlü istenen noktaya gelemiyor, Yugoslavya döneminden fazlaca aşina oldukları çeyrek finallerle ancak 2005’te tanışabiliyordu.
 
1999 EuroBasket’te ise artık 33 yaşına gelen eski Yugoslav Jure Zdovc’a, ilk akla gelen Sloven takımı olma özelliğini hâlâ koruyan ve dönemin kalburüstü EuroLeague takımlarından Smelt (Union) Olimpija’nın farklı dönemlerde göz bebeği olmuş Radoslav Nesterovic, Marko Milic ve Sani Becirovic de katıldı. Ancak ilk 5’iyle göz kamaştıran bu kadro yakın geçen maçlar sonucu turnuvadan bir kez daha eli boş döndü.
Eğer 1999 Slovenya’sı gözünüzde yeterince canlandıysa milenyuma göz kırpan bu senenin Sloven basketbolu için asıl önemine gelebiliriz. Parkenin dışında, hayata dair restorasyonuna devam eden bu Balkan-Orta Avrupa ülkesi, Yugoslav gelenekleri sayesinde sahip olduğu basketbol ekolünü bu kez ‘‘Slovenya’’ markasıyla yeniden piyasaya sürmeliydi.
Bu noktada umut Union Olimpija olarak gözükse de kulüp yönetimindeki yapısal bozukluklar buna müsaade edecek gibi değildi ve çare kafaları, Slav renkleriyle bezeli bayrağa doğru kaldırıp ulusal marşı uluslararası çapta oyuncularla okumaktan geçiyordu. Fakat bunu en üst düzeye çıkaracak isim ne yeteneklerine ve skorer içgüdüsüne rağmen lider özelliği olmayan Becirovic, ne de Blake Griffin’den yıllar önce bir arabanın üstünden smaç basan, müthiş atletik özelliklere sahip Marko Milic’di. Bu isim, EuroBasket 1999’un oynandığı sırada henüz 4 aylık olan Luka Doncic’den başkası değildi.
Turnuva oynanırken Luka bebeğin Slovenya’nın basketboldaki yeni kahramanı olacağını düşünmek öngörüden çok spektaküler bir kahinlik becerisi olurdu... Ancak mesleği dansçı ve basketbolcu olan iki insanın genlerinin bileşiminden spora yatkın bir birey çıkacağını düşünmek akla yatan bir tahmin. Dünyaya biyolojik temeli sağlam gelen Luka için sırada oyunu tanımak var; fakat bu da kendisinin hatırlamakta zorlanacağı konulardan biri. Çünkü basketbol onun için anne ve babası gibi çok başlarda tanıdığı bir şey, yani sonradan öğrendiği bir olgu değil. Annesi Mirjam Poterbin, Luka’nın elinde bulundurmaktan hâlâ haz aldığı basketbol topuyla olan ilişkisini ‘‘Galiba bu topla birlikte doğdu’’ şeklinde açıklıyor. 

Babası Sasa Doncic’i andığımızda ise basketbol ekseninden çıkmak pek mümkün gözükmüyor, zira basketbolcu babalar ve onların izinden giden çocukları röportajlar için her zaman güzel bir malzeme olmuştur ve muhabirlerin bu konuda sorabileceği belli başlı sorular vardır. Fakat Sasa-Luka Doncic ilişkisi başlarda klasik seyretse de zaman onları diğer basketbolcu baba-oğullardan farklılaştırıyor. 

EuroCup’ın muadili şeklinde değerlendirilebilecek Saporta ve Koraç kupalarında çeşitli Sloven takımları adına forma giymenin yanı sıra bir başka Sloven KRKA ile FIBA-ULEB çatışmasının birinci perdesi sayılabilecek SuproLeague’de de ter dökmüş olan Sasa Doncic, oğlu Luka’yı eli paspas tutabilecek hale gelir gelmez sahaya atıyor. Doncic ailesinin en küçük ferdi ise görevini icra ederken hem babasını en güzel yerden izleme şansı buluyor, hem de molalarda sahaya girip şut atarak basketbol özlemini bastırıyor. Buraya kadar her şey beklenildiği gibi fakat Luka henüz 8 yaşındayken Sasa Doncic ile Mirjam Poterbin’in boşanması üçünün de hayatında birçok değişimi beraberinde getiriyor.

Boşanma sonrası annesiyle birlikte yaşamaya başlayan Luka için yuvadan uçma vakti; 2012'de İtalya’da katıldığı küçükler turnuvası ve orada attığı 54 sayının da etkisiyle, o dönem Ljubljana’da bir kozmetik dükkanı açan anne Poterbin’in beklediğinden çok daha erken geliyor. Real Madrid’den teklif alan Luka, yıllar sonra bunu hayatında aldığı en zor karar olarak açıklayan Poterbin ile Madrid’in yolunu tutuyor.
Kulüpte Madrid dışından gelen çocukların kalmaları için ayrılan bir tesis mevcut ve Luka da buradaki yurt odalarından birinde kalmaya başlıyor. Bu durum hem Luka, hem de annesi için oldukça güç; fakat hayallerinin peşinden giden taraf her zaman olduğu gibi bir tık daha şanslı, ardında kalan için ise sevginin yanına eklenenler tarifsiz özlem ve boşluk duygusu… Poterbin’e o dönem hissettikleri sorulduğunda Madrid’den Slovenya’ya tek başına dönerken uçakta yüksek sesle ağladığını ve uçaktaki görevlilerin onu sakinleştirmek için yanına geldiğini anlatıyor. 
 
Luka, babasıyla ilgili soruları hâlâ yanıtsız bıraktığı için onun hayatında Sasa Doncic'in nerede durduğunu bilmesek de Madrid’e gitme kararında babasının da mercilerinden biri olduğu kesin. Baba Doncic, verdiği bir röportajda dönemin Real Madrid yıldızlarından Nikola Mirotic’e danıştığından ve onun Madrid’deki ‘‘eğitim + basketbol’’ odaklı organizasyona teminat vermesinin kararlarında etkili olduğundan bahsediyor. 
Yeni bir maceraya atılan Luka için ise en büyük sorun iletişimsizlik. ESPN’den Mina Kimes’in haberine göre İspanyolca bilmediği için koçuyla bile el kol işaretleriyle anlaşmak zorunda kalan 13 yaşındaki yetenek, üzüntü ve endişesi mantığını birkaç saniyeliğine de olsa bastırmış olacak ki, Slovenya’ya geri dönmeyi dahi aklından geçirmiş. 
 
Yukarıda Doncic ailesi için ‘‘Olaylar burada farklılaştı’’ demiştim. Benim için ise bu yazıdaki olağanlık, Luka’nın geçmişte iletişim kurmaya duyduğu özlemle varlığını yitirdi ve dudaklarıma düşen tebessümü durduramadım, zira Belgrad’daki EuroLeague Final Four’unda Luka Doncic’in etrafında istemediği kadar İngilizce konuşan muhabir vardı. Göreceliliği ve soyutluğuyla nam salmış başarı kavramı, o anlarda Luka Doncic’in ses kaydını patronuna gönderip mesleki tatmin yaşayacak muhabirlerle somutlaşmıştı sanki. 

 
Muhabirler ise ikiye ayrılıyordu: bir tarafta keşfetmenin verdiği heyecanı draft tahminleriyle süsleyen Amerikalılar; diğer tarafta ise "Bir yıldız daha kayıyor" minvalinde yakınmaların eşliğinde, bu genci ellerinde büyütmüş olmanın haklı gururunu yaşayan Avrupalılar. Kimes, NBA ahalisinin Luka Doncic'e bakışını "Onun hayalî varlığı EuroBasket sonrası aniden hissedilmişti" şeklinde özetlese de, Luka bu mesajı Real Madrid yetkililerine 13, Avrupalı basketbolseverlere ise EuroLeague'in U18 kategorisinde MVP olduğu 16 yaşında çoktan vermişti. Luka bebeğin Avrupa'nın en büyük kupasında ülkesine altın madalyayı getireceğini ve bir yıl sonrasında aynı kıtanın ağababalarını geride bırakıp en değerli oyuncu olacağını 1999 Slovenya'sında bir kahin dışında kaç kişi tahmin edebilmiştir? Belirsizliğini koruyan bir konu.
 
Velhasılıkelam; ilk dalga sabırla atlatıldıktan sonra aradan geçen yıllar, Madrid yetkililerini ve biz basketbolseverleri şaşırtmayıp Luka’nın yeteneklerinden çalmadığı gibi, tek başına çözmek zorunda kaldığı her sorunu oyun karakterine ilmek ilmek işledi. Sonucunda delikanlı Luka, içeri penetre ederken attığı her adımda, şut için her sıçrayışında ‘‘yaşından büyük’’ Luka Doncic’e evriliyordu…

YORUMLAR

  • 0 Yorum