Bu kez Kobe için...

NBA kültürü her zaman için yıldız figürleri ön plana çıkartan bir geleneğe sahip. All-Star ise tüm bu kültürün en net yansıması. Parıltılı bir hafta sonunu bu kez de Chicago’da geride bıraktık...

Bu kez Kobe için...
17 Şubat 2020 - 07:29 - Güncelleme: 17 Şubat 2020 - 07:30
ALİ KONAVİÇ

14 Şubat Cuma günü 26. Çaylaklar maçının, yeni formatıyla Birleşik Devletler Karması'yla
Dünya Karması'nın kozlarını paylaşacağı gündü. Elbette başrolde Luka Doncic ve Trae Young vardı; ancak unutulmaması gerekir ki, her iki oyuncu da aynı zamanda All-Star maçına ilk beşte çıkacaktı ve hâl böyleyken cuma gecesi düşük devirde çalışmaları anlayışla karşılanabilirdi. Nitekim öyle de oldu. Peki cuma gecesinden aklımızda neler kaldı?

İlk yarıda Dünya Karması'nın bir maç ciddiyetindeki savunması, devre arasında Miles Bridges’ın meydan okuma tweeti ve ikinci yarıda altını doldurmayı başardığı iddiası. Bridges liderliğindeki ABD Karması, ikinci yarıda Dünya Karması’nı süpürdü ve rahat bir maç kazandı.



Karşılaşma sonundaki smaçsız smaç yarışması ise bir hayli komikti. Ancak asıl gülünç olan, cumartesi günkü smaç yarışması jürisi olacaktı. Cumartesi gününün ana yemeği şüphesiz smaç yarışmasıydı. Üstüne üstlük Damian Lillard, elbette basketbol kadar olmasa da, iddialı olduğu bir diğer işi sergileyecekti. Onun rap performansı, Joe Harris’in üç sayı yarışması, yeni uzak mesafe şutlara Trae Young’ın reaksiyonu ve elbette smaç yarışmalarının karanlık devrine Zach Lavine ile birlikte nokta koyan Aaron Gordon’ın smaç yarışması performansı.

Bunlar kendi adıma cumartesi için beni heyecanlandıran şeylerdi. Yetenek yarışması
ise sanıyorum katılımcıları dışında kimseyi pek heyecanlandıran bir konsept değil. Ancak Bam Adebayo fark yaratmanın çok zor olduğu bu parkura imzasını atmayı başardı ve normal sezonda 11’de 1 attığı yay gerisinden 6’da 3 atarak gecenin ilk kazananı oldu.

Üç sayı yarışması ise benim nazarımda her zaman Cumartesi'nin assolistidir. En azından matematiksel bir gerçeğe dayanıyor. Gecenin sonunda Aaron Gordon’ın da bu saflara katıldığı düşünülürse, çok da haksız olmadığım söylenebilir. Favorim ve son şampiyon Harris için, Trae Young tipi bir hayal kırıklığından bahsedilemez; ancak Lillard'ın yerine girdiği yarışmanın bir anda favorisi haline gelen Booker’ın yanında onun pek de esamesi okunmadı.

Bertans ve Hield ise ilk tur sonunda finale en fazla 'renk katacak' gibilerdi. Fakat Buddy Hield, final turunu Peja Stojakovic gibi bitirince, tarihi bir son yaşandı ve bir buzzerbeater’la Booker’ı mağlup etti. Hield’ın geçtiğimiz sezonki çizgisinin altında olsa da ne kadar büyük
bir şutör olduğunu tartışmaya gerek yok. Ancak yine de sürpriz olduğunu kabul etmek gerek.

Mekaniğin ve ritmin, 3 sayı yarışmasında her şey demek olduğunu bize hatırlatan bir alev
alma hadisesine şahit olduk. Kemeri korumak oldukça zor, bakalım seneye aynı ısıya ulaşabilecek mi? Elbette burun kıvıranlardan olsam da, üç sayı yarışmasının sonuna doğru gelinirken smaç yarışması için heyecanlanmaya başladığımı hissettim ve olan biteni kaçırmamak için kahve almak üzerek koşar adımlarla mutfağa yöneldim.

Favorim Derrick Jones Jr.’dı. Kendi ifadesiyle o ligin en iyi smaç vuran oyuncusuydu ve açıkçası ben buna katılanlardandım. Fakat bir de Aaron Gordon gerçeği var ki, gecenin
sonunda smaç yarışması tarihinin en çok tam puan alan ismi olmasına karşın, iki şampiyonluk alabileceği senaryodan eli boş döndü. İki yarışma, 8 tam puan alan smaç. Yedişer tam puanlık smaca sahip LaVine ve Michael Jordan’ın ikişer şampiyonluğu olduğu düşünüldüğünde Aaron Gordon’ın haksızlığa uğradığını düşünmesi ve “Benden bu kadar” demesi pekala normal gözüküyor.

Çok ekstra smaçlara 50+ ek puan tarzı bir uygulamaya geçmek Gordon gibi çok özel
atletleri yeniden yarışmaya çekebilir; ancak mevcut jüri formatı pek güven vermiyor. Üstüne
üstlük Derrick Jones Jr. gibi yine çok özel isimlerin şampiyonluklarının da önüne geçen tartışmalar olabiliyor. Bugün Wade, yarın başka birisi. 5x10 sistemi son derece eski ve yetersiz.



Hafta sonunun finali ise elbette All-Star maçı. Tüm üç gün boyunca her yerde gördüğümüz
gibi kaybettiğimiz efsane Kobe’nin izleri. Herhalde All-Star denince akla gelen ilk isim oydu. Kobe’siz bir All-Star hatırlamayan bir jenerasyona mensup olarak bu kez MVP ödülünün vefatı sebebiyle de olsa onun adıyla verilmesi tüm ayrıntıların ötesindeydi benim için. Zira doğal sebeplerle, yıllar yıllar sonra vefat etmiş olsa dahi bu ödüle ismini verebilecek 3-4 oyuncudan biriydi Kobe.

2 ve 24 numaralı formalar ayrıntısıyla Gianna’nın da anılması, maçın final skorunun 24 numaralı forma üzerinden şekillenmesi... Tüm ayrıntılar kıymetliydi ve All-Star hafta sonunda NBA, kötü haberin geldiği gün yaptığı 'maçları oynatma' hatasını bir nebze telafi etmiş oldu. Üstüne üstlük zamana karşı değil, skora karşı oynanan maç formatı da bir hayli rekabetçiydi ve bu rekabetçiliğiyle de Kobe’yi anımsattı bizlere.

Kobe adına verilen ilk MVP ödülünün yakın arkadaşı ve zaman zaman idmanlarını paylaştığı Kawhi Leonard’a gitmesi de güzel bir tesadüftü.

YORUMLAR

  • 0 Yorum