Taht

NBA'in tarihi en sınırlı olan, ABD dışındaki tek franchise’ı Toronto Raptors için sezonun hikayesi adım adım büyüdü ve hem Kawhi hem de Toronto için sezon inanılmaz bir sonla neticelendi.

Taht
01 Temmuz 2019 - 11:39 - Güncelleme: 02 Temmuz 2019 - 11:52
ALİ KONAVİÇ

"Kiralık lider, bir senelik kötü bir plan, psikolojisini toparlar ve birkaç maç oynayıp gider” ve benzeri nice iddia, tahmin, yorum. Kawhi Leonard’ın hiç beklenmeyen bir kriz süreci sonrası Toronto’nun yolunu tutmasının ardından söylenenler aşağı yukarı böyleydi.

Aslında bunlar artniyetli yorumlar da değildi; zira görüntü buydu. Kawhi uzun süredir basketbol oynamamıştı, her ne kadar hayalkırıklığı yaratsa da DeRozan gibi Raptors kulüp tarihinin en önemli figürlerinden biriyle takaslanmıştı ve tüm bunlar üzerinde doğal bir baskı yaratıyordu.

Çaylak bir koç ve kiralık bir liderle nereye kadar gidebilirsiniz? Raptors için sezon başı itibariyle o kadar çok soru vardı ki cevaplanacak. DeRozan gitmişti; ama kimilerine göre başarısızlığın büyük ortağı zaten Lowry idi ve onunla yola devam etmek ne kadar doğruydu?

Kawhi, ne zaman ve nasıl dönecekti? Daha doğrusu %100’üne çıkma ihtimali doğsa dahi bunu Toronto formasıyla yapma riskine girecek miydi? Eğer bu sezonu bir 'sezon öncesi kampı' olarak görse ve orta tempoyla 30-40 maç oynayıp “Eyvallah, benden bu kadar” dese kim ne diyebilirdi? Girilen riskin böyle bir tarafı mevcuttu ve esasen Kawhi, lige girdiği günden bu yana çizilen 'müthiş sporcu' profiline tam da sahip olmadığını Spurs’ten ayrılış sürecinde göstermişti.

Yani bu yola sapma ihtimali mevcuttu. En azından ona olan güvenini yitirenler böyle düşünüyordu. Fakat böyle olmadı. Ne Raptors, ne de Kawhi için hiçbir şey böyle olmadı. Ligin tarihi en sınırlı olan, ABD dışındaki tek franchise’ı için sezonun hikâyesi adım adım büyüdü ve inanılmaz bir sonla neticelendi. Kawhi’ın şampiyonluk sonrasında yaptığı açıklamasında vurguladığı gibi, “Bana burada sadece basketbol oyna dediler. Diğer unsurlarla hiç enerji kaybetmedim.”



Mesele buydu. Meselenin özeti buydu. LeBron’un Batı’ya geçmesiyle boşalan Doğu tahtına göz diken Raptors, trade deadline öncesi yaptığı Gasol hamlesiyle niyetini iyice belli ederken, liderine de keyifli bir konfor alanı sağlıyordu.

Bir taraftan da çaylak koç Nick Nurse gelişiyordu. Evet, Nurse birçok basketbol kültürünü deneyimlemiş ve sadece NBA için çaylak bir koçtu. Onu Ty Lue ile karşılaştırmak haksızlık olacaktır; fakat bir şekilde kabul etmemiz gereken bir gerçek var. NBA basketbolu çoğu zaman farklı dinamikler üzerinden işliyor ve bir koç olarak buraya adapte olmak, tıpkı oyuncu gibi zaman gerektirebiliyor.

Ancak Nurse, bu zamanı çok geniş tutmadı. Sezonun ilk kısmında Valanciunas-Ibaka kullanımı, devamında Siakam’ın gelişimi, sezon boyunca Kawhi’a yaratılan sağlıklı ortam, play-off’ların ikinci bölümünde kendine gelen VanVleet (her ne kadar yeni doğan çocuğuna da yazılabilecek olsa da) ve Ibaka, her yönüyle koça yazılacak artılar.

Peki önce Doğu’nun sonra NBA’in tahtına oturmak kolay mı oldu? Asla. Hem Philadelphia, hem de Milwaukee serisi takım için o kadar zor geçti ki! Seriler boyunca tekleyen isimler, rakiplerin yakaladığı bazı kanallar ve bunlar üzerinden Toronto’yu sıkıştırması; Raptors’ı defalarca serinin kaybetmeye yakın tarafı hâline getirdi.

Hele ki Milwaukee serisi başlarken, Toronto’yu favori gösteren kişi sayısı o kadar azdı ki, Bucks’ı finallere yakın görmeme karşın “Acaba Toronto’ya haksızlık mı ediyoruz?” diye düşünmeme sebep oldu.

Seri içerisinde az evvel söylediğim gibi Bucks’ı favori gösterenleri haklı çıkaran sekanslar olsa da, son gülen Toronto oldu. Hedefe bir kez kilitlenmişlerdi. Philadelphia serisinde olduğu gibi inatçı bir keçi gibi, itilmesi zor gözüküyorlardı.

Boston’ı resmen ezip geçen Milwaukee’ye, yarı sahayı dar ettiler. Savunmalarını öyle bir seviyeye çıkardılar ki, Budenholzer’ın takıma bir değil, birkaç seviye atlatan hücum anlayışı nefes almakta zorlanıyordu. Bledsoe’yu bir anda takımı 4 kişi oynatan bir pranga hâline getirdiler. Seriye kendilerinden hem daha iyi gelen, hem de kadro olarak da daha iyi gözüken Bucks’a bu şekilde ‘güle güle’ dediler.

Fakat bölüm sonu canavarı onları bekliyordu. Son 4 sezonun üçünde NBA şampiyonluğuna ulaşan Warriors, sadece 21. yy.’ın değil, tüm basketbol tarihinin en güçlü takımlarından biri
olarak kabul ediliyor. Bu takımı güçlü kılan şey ise, basketbolu değiştirmeleri. Bu basketbolun neredeyse bir antitezi yok. Bu noktada her şeyin antitezi olabilecek olan 'kötü şans' Raptors’ın yanındaydı.

Blazers serisinde eksikliği 'hissedilmeyen' -Warriors seri boyunca 3 kez 15 sayı geriye düşmüş ve çoğu zaman onu arar gözükmüştü- Durant, final serisine de başlayamadı. Bununla birlikte takımın en büyük ateş güçlerinden Klay de iki maç kaçırdı. Hem döndükten sonra Durant’in, hem de son maçta Klay’in yaşadığı sakatlıkların mental ağırlığı da cabası.

Golden State’in kötü talihi, şampiyonluğu adım adım Kuzey’e götürdü. Burada inkar edilecek bir şey yok; zira bu durum başarının büyüklüğünü azaltmıyor.

Evet, Golden State açısından adil bir mücadele olmamış olabilir; ancak bu basketbolun bir gerçeği ve zaman zaman Warriors da rakiplerinin bu tip şanssızlıklarından faydalandı. Toronto, final serisini de güçlü savunması ve iyi hücum paylaşamıyla götürdü. Eğer Golden State karşılarına tam kadro çıkabilseydi, Raptors da performansını birkaç tık yukarı alabilirdi. Buna sahip olduklarını play-off boyunca gösterdiler.



Final serisi boyunca Kawhi Leonard’ın da %100 olmadığı ve bazı bölümlerde kendini sakındığını gördük. Kimilerine göre tüm bu sağlık etkenleri sebebiyle müthiş bir final olmayabilir. Ancak sonuç itibariyle tarihindeki ilk şampiyonluğunu çok saygın bir koç ve oyuncu grubuyla kazanan bir Toronto var.

Burada devam eder veya devam etmez, müthiş bir hikâyeye çoktan imza atmış bir Kawhi Leonard var. Heat’ten sonra Warriors’un da threepeat’ine 'dur' diyen Kawhi için hanedan yıkıcı diyebilirsiniz. Ancak ben ona yaz boyunca kısaca 'Kral' diyeceğim. Taht, artık kralın.

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları