RİBAUND ÖZEL | Tornike Shengelia: Başka yol yok

Avrupa'nın sayılı uzunlarından Tornike Shengelia, Valencia altyapısında başlayan basketbol macerasını,"Belli bir yaşa kadar Gürcistan'dan ayrılmadığınız takdirde işler sizin için daha da zorlaşıyor" sözleriyle özetliyor...

RİBAUND ÖZEL | Tornike Shengelia: Başka yol yok
23 Ocak 2019 - 15:36 - Güncelleme: 02 Ağustos 2022 - 18:04
Avrupa'nın sayılı uzunlarından Tornike Shengelia, Valencia altyapısında başlayan basketbol macerasını,"Belli bir yaşa kadar Gürcistan'dan ayrılmadığınız takdirde işler sizin için daha da zorlaşıyor" sözleriyle özetliyor...
Geçmişteki hatalarından ders çıkaran Toko, NBA'e dönmek için bir şans daha elde edersem, bu kez kendim olarak giderim. Olmam istendiği gibi değil..." diye de ekliyor.



Sert ve temasa dayalı pota altı mücadelelerini izleyerek geçen bir çocukluktan Avrupa'nın en iyi uzunlarından biri olmaya giden uzun bir yoldu onunkisi. Geçmiş zaman kullandığıma aldanmayın, zira hünerleri kendisini ikinci kez okyanus ötesine, takımını ise yıllar boyu hasret kalınan EuroLeague finaline taşımak için uzun bir süre daha yeterli olacağa benziyor. Tornike Shengelia'dan bahsediyorum; gideceği yol hafif sisli olsa da kendisini en başından belli eden, belli olan o yola rağmen hür adımlar atmaktan korkmayan Toko'dan. Zamanın arkamızda kalmayan kısmı Toko'yu nereye sürükleyecek bilinmez; ama Avrupa'nın ona daima ihtiyacı olduğu kesin. Hızlı basketbolla nam salmış Baskonia ekolünün günümüzdeki temsilcilerinden Gürcü yıldız Tornike Shengelia'yla evvelini ve bugünü konuştuk, geleceğe atıfta bulunmayı da ihmal etmedik.

Çocukluk yıllarınla başlayalım. Doğduğunda Gürcistan, Sovyetler Birliği'nden henüz ayrılmıştı ve kuruluş süreci ülkeler için her zaman sancılı geçer. Yeni var olan ve kendini arayan bir ülkede çocuk olmak nasıl bir şeydi?

Farklıydı! Bunu gündelik hayatta elbette hissedebiliyordunuz; ama bence asıl iş ailede bitiyor, yani o kapının iç tarafı daha önemli. Sovyetler Birliği'nin bünyesinde olsanız da böyle... Kendimden ve çevremde gözlemlediklerimden yola çıkarsam, ailelerimizin de etkisiyle, Gürcistan'da özgür bireyler olarak yetiştiğimizi rahatça söyleyebilirim.

Rus kültüründe spor ve sanatın ayrı bir yeri var, sende bunun bir etkisi oldu mu? Bildiğim kadarıyla bateri çalıyorsun...

Pek sanmam, müziği her zaman seviyordum zaten. Hatta bir aralar gitar çalmayı da denedim; ama parmaklarım o alet için büyük geldi tabii (gülüyor). Bateriye gelirsek o konuda çok iddialı olduğumu söyleyemem, keyif alıyorum ve sadece bu bile benim için yeterli.

Bateri çalmak basketboldaki bloklara da biraz benziyor sanki, sonuçta ikisi de vurma ve temasa dayalı.

Evet, benim de aklıma yattı bu. Aslında benim için bateri enerjimi dengeleyen bir şey, yani oraya oturup bagetleri elime aldıktan sonra negatif enerjimi o davullara vermiş gibi oluyorum. Bunun karşılığında da bana pozitif enerji geliyor.

Baban Gürcistan'da döneminin en başarılı pivotlarından biriymiş, enerjisiyle öne çıkan bir pivot... Bu, yetenekten ziyade karakterle ilgili bir özellik. Babanı izlerken içinden "Ben de mutlaka böyle olmalıyım" diye geçiriyor muydun?


Babam bana kendimi bildim bileli "Sen benden daha iyisin" der. Bunu sürekli dile getirdiği için tam olarak anlattığın şekilde düşünmedim; ama onu izlemek benim için bambaşka bir keyifti. Fiziğini çok iyi kullanıp her top için mücadele ediyordu. Belki inanılmaz yetenekleri yoktu; ama babamın sahaya koyduğu sertliği ve o savaşçı ruhu daima örnek aldım.

Evde de sert midir? (Gülüyoruz)

Hayır! Babam evde nispeten yatıştırcı taraf aslında, annem daha baskın o konularda.

Gürcistan'dan sonra ilk adresin Valencia'ydı, hem de küçük sayılabilecek bir yaşta gittin. Olaylar nasıl gelişti?

Daha önce menajerliğimi de yapan Levan Mikeladze, Batum'da bir basketbol kampı düzenlemişti. Kampın sonunda en iyi sporcu seçilecek, ödül olarak beş günlüğüne Valencia antrenmanlarında denenecekti. O kişi de ben oldum ve birkaç idmana çıkmak üzere Valencia'ya gittim. Tanrı'ya şükür malum hafta iyi geçti, sonrasındaysa beni takımda tutmaya karar verdiler.

Valencia'da geçirdiğin ilk günler yıpratıcı olmuştur diye tahmin ediyorum.

Kolay değildi tabii. Ailemden ve arkadaşlarımdan ilk kez ayrılmıştım, takımdakilerin İngilizcesi de pek iyi sayılmazdı. O yüzden rahat iletişim kurduğumuzu pek söyleyemeyeceğim. Belki başlarda zorlandım; ama bu süreçte en büyük yardımcım basketbol oldu. Sadece basketbola odaklandım. Koçumun bile ne söylediğini anlamasam da arkadaşlarımdan topu isteyip sahada güçlü kalarak bir şeyler koymaya çalıştım. Böylece sorun kendiliğinden çözüldü.

Luka Doncic'in de Madrid'e ilk gittiği zamanlar benzer sorunlar yaşadığını ve geri dönmeyi bile düşündüğünü okumuştum. Sende böyle bir durum oldu mu?

Bunu aklımdan hiç geçirmedim çünkü benim başka şansım yoktu. Belli bir yaşa kadar Gürcistan'dan ayrılmadığınız takdirde işler sizin için daha da zorlaşıyor, olanaklar fazla değil çünkü. Benim de elime doğru zamanda böyle bir fırsat geçti ve değerlendirmiş oldum.

Biraz NBA yıllarından bahsedelim. Biz seni topu elinde tutmayı seven bir oyuncu olarak tanıyoruz ama orada yalnızca savunma yönünü görebildik. Avrupalı bir uzun olarak NBA'de barınabilmenin tek yolu bu muydu senin için?

NBA yıllarında madalyonun iki tarafı da vardı aslında. Deron Williams, Paul Pierce, Kevin Garnett gibi isimlerle takım arkadaşı oldum; onlarla beraber oynamak müthiş bir deneyimdi. Ancak diğer yandan da ne olursa olsun oynamak istiyorsunuz. Beni en çok üzen de buydu. Bir süreliğine D-League'e gönderilip orada iyi bir maç çıkardıktan sonra takıma tekrar çağırılıyordum. Sonra yine aynısı... Bu kısır döngü beni psikolojik açıdan çok yıpratmıştı. Bu yüzden Avrupa'ya dönerken aklımda kendimi yenileyip en iyi yaptığım şeyleri sahada yeniden sergileyebilmek vardı. NBA'e dönmek için bir şans daha elde edersem, bu kez kendim olarak giderim. Olmam istendiği gibi değil...

Seninle NBA konuşurken Igor Kokoskov'u anmamak elde değil. Oyuncuların bireysel gelişimine inanılmaz önem veren bir koç ve sen onunla uzun yıllar çalıştın. Nasıldı?

İnanılmazdı! Başka türlü nasıl anlatırım gerçekten bilmiyorum. Gürcistan Milli Takımı'ndaki siftahımızı onunla aynı sezon yapmıştık, yıl 2008 olması lazım. Ve hepsinden önemlisi o dönem Igor'la yan yana geliştik sanki. Igor orada edindiği tecrübelerle koç olarak başka bir noktaya geldi, ben de oyuncu olarak belirli aşamaları katettim. Bu bağlamda bana verdiği fırsatlar çok değerliydi, aramız saha dışında da çok iyi ama şunu belirtmek zorundayım: Bugün oyuncu olarak bulunduğum noktadaysam Igor'un payı çok büyük.

Kokoskov'un Amerika'da geçen yılları oyunun gideceği yönü gözlemleyip basketbola daha ön görülü yaklaşmasını sağlıyor aslında. Senin de 2018 itibarıyla modern 4 numara tanımını karşıladığın çok açık, hıza ve top sürmeye dayalı oyun anlayışınla ilgili Kokoskov ne söylüyordu?

Onunla çalışmaya başladığımda, enerji dolu bir genç olarak, sahada oradan oraya koşturuyor gibi bir hâlim vardı. Bu özelliğimi nasıl daha verimli bir şekilde değerlendirebileceğimizi Igor'la defalarca konuşmuşuzdur. Bunun üzerine gittik ve ben de oyun esnasında ne zaman durup ne zaman koşmam gerektiğiyle ilgili bir kanıya varmış oldum.


Günümüze dönecek olursak geçen sezon Fenerbahçe ile oynadığınız play-off serisi hâlâ akıllarda. Nikola Kalinic'le yaşadığınız saat temalı tatlı atışmayı senden dinleyebilir miyiz?

İstanbul'da kaybettiğimiz maçların ardından evimizde kazanmıştık. Vitoria'daki o maçta da ilk hamle benden gelmiş oldu. Fakat özel olarak planlanmış bir şey değildi, sadece o anki hissiyatımın sonucuydu. Benim için o an orada kaldı, şu an sadece iki rakibiz.

Saha dışında görüşüyor musunuz?

Bu yaz Nikola da ben de birkaç günlüğüne Yunanistan'ın Syros Adası'nda tatil yapmıştık, orada karşılaştık. Basketbol salonları haricinde şu ana kadar en çok orada konuşmuşuzdur sanırım.

Final Four 2016, geçen sezonki play-off eşleşmesi derken Fenerbahçe ve Baskonia EuroLeague'de son zamanların en büyük ikili rekabetlerinden birini izletiyor, bu durumu oyuncular olarak nasıl görüyorsunuz?

Bu biraz da normal sezondan sonra sıkça karşılaşmamızla ilgili galiba. Ayrıca tek bir takıma takılı kalmak bana çok da mantıklı gelmiyor, kendimiz dışında kalan 15 takımı aynı şekilde ciddiye almalıyız. Ama yine de Fenerbahçe'yle oynamak büyük keyif, çok güçlü bir ekip ve bence bu sezonun en zorlu deplasman atmosferine sahipler.

 

Röportaj: Gençalp Kozan

YORUMLAR

  • 0 Yorum
Günün Başlıkları