Efsane ikili yeniden

Basketbolumuzda 80'lerin sonu ile 90'ların başına damga vuran Pete Williams ve Larry Richard, BGL Final Four'u için geldiği Sinan Erdem'de, 'Spor Sergi ve Abdi İpekçi'li yılları anlatarak nostalji rüzgârları estirdi...

Efsane ikili yeniden
08 Haziran 2019 - 14:03 - Güncelleme: 09 Haziran 2019 - 14:24

RÖPORTAJ: BERTAN ERMAN

1980’li yılların sonları ve 1990’ların Türk basketbolu denince, herkesin aklına bu ikili gelir; Pete Williams ve Larry Richard... Lise yıllarında başlayan büyük dostlukları, Türkiye’de daha kuvvetlenmişti. Onların bu büyük dostlukları, her ne kadar kariyerlerinde birbirlerine rakip olursa olsunlar; basketbolun ayrılmaz ikililerinden olmalarını sağlamıştı.

Aradan uzun yıllar geçti ve Williams-Richard ikilisi, bu ay Türkiye Basketbol Federasyonu’nun özel konuğu olarak, Basketbol Gençler Ligi (BGL) Dörtlü Finalleri için yeniden Türkiye’ye geldi. Geleceğin yıldızlarını yakından takip eden Williams ve Richard, günümüzdeki Türk oyuncuların daha yetenekli olduklarını ve bunun BGL sayesinde daha da gelişeceğini düşünüyor. Ayrıca efsane ikili, bizleri zamanda yolculuğa çıkarıyor.

- Sizin bu büyük dostluğunuz, Türkiye gelişinizin öncesine dayanıyor. Hatta buna kardeşlik de diyebiliriz. Bu kardeşliğiniz nasıl başladı?

Pete Williams: Ben Larry’den 2 yaş büyüğüm. Benim lisedeki son yılımdı. İkimizin de lisesi yakın yerlerdeydi. Çok yakın değil ama aynı muhitteydi. Larry’nin de lisedeki ikinci dönemiydi. Mt. San Antonio Koleji’ne gittim sonra. Benim Mt. San Antonio’daki dönemim bittiğinde Larry geldi okula. Yani, aynı okulda okumuş olduk. Orada arkadaşlığımız başladı ve 1983 yılıydı.

Larry Richard: Ona büyüğüm olarak bakardım. O zamanlardan beri birbirimize yakın olduk. O, Arizona Üniversitesi’ne gittiğinde, ben de kolejde (liseden bahsediyor) üçüncü dönemimi geçiriyordum. Halen daha birlikte antrenman yapıyorduk. Geri döndüğünde, bana pek de iyi şeyler söylemedi. Korkunç bir oyuncu olduğumu söyledi. Bana, “Yükseldiğini duymak güzel” demedi.

Koçlarım beni beğenirken onun neden beğenmediğini bilemedim. Bu yüzden tekrar birlikte vücut geliştirme çalışmalarına başladık. Ben zayıf bir oyuncuydum; o çok güçlüydü. Ona, “Bir gün çok iyi oyuncular olacağız” demiştim; ama bana inanmadı. Bir sonraki yıl geri döndüğünde bambaşka bir oyuncu olmuştum.

Kolejim bittikten sonra, o NBA’de oynamaya başlamıştı. Yine birlikte çalışıyorduk ve sonra NBA Yaz Ligi’ne gittik. Aynı takımda oynadık. O sırada Fenerbahçe Pete’i izliyordu ve beğenmişlerdi. Eczacıbaşı da oradaydı ve onlar da beni beğenmişti. Türkiye’ye gitmeye karar verdik. O Fenerbahçe’ye transfer olurken ben de Eczacıbaşı’na gittim.

- 1991 yılında, Fenerbahçe – Tofaş final serisinde karşı karşıya gelmiştiniz, O seride unutamadığınız anlar nelerdi?

P.W:
O zaman Fenerbahçe harika bir takıma sahipti. Can Sonat (o sırada Can Sonat, Pete Williams’ın sağ tarafındaki koltukta oturuyordu ve kendisini gösterdi) Larry, Hüsnü (Çakırgil),
Levent (Topsakal)… Sahada birçok silaha sahiplerdi. Çok çok güçlü ve tehlikeli bir takımdı. Açık ve net bir şekilde favorilerdi. Biz elimizden gelenin en iyisini yapmaya çalıştık.

O yılın en iyi hücumuna sahiplerdi ve inanılmazlardı. Hüsnü ve Levent şutları atıyordu. Larry dışarıya önemli katkılarda bulundu. Can da şutlarda isabet kaydediyordu. Çok çok tehlikeli bir takımdı. Bizim için iyi bir mücadeleydi ve bundan dolayı mutluyduk ve bizim arkadaşlığımız sahada da sürüyordu. Hazırlık maçları, şampiyonluk maçları, finaller… Hangi maçlar olursa olsun; Biz kariyerimiz boyunca hep karşı karşıya geldik ve mücadelemizi verdik.

L.R: Zor bir seriydi. Biz bir maç kazanırken, bir sonraki maçı onlar kazanıyordu. Biz diğer maçı kazanırken, bir sonraki maçı yine onlar kazanmıştı.

P.W: Lakin, onlar maçlarını farklı kazandı. Biz ise, 1-2 sayı farkla galibiyetler elde ettik. Harika bir seriydi.

L.R: O zamana kadar Fenerbahçe’nin bir şampiyonluğu yoktu. Bu nedenle bizim üzerimizde bir baskı vardı. Kazanmak zorundaydık. Kolay olmadı ve o zaman serideki maçlar farklı yerlerde oynanıyordu ve potalar çok sertti.

P.W: Son maç bayağı sertti ve Fenerbahçe’deki baskıyı görüyorduk. Çünkü kazanmaları bekleniyordu. Bazen baskı altındalardı, bazen iyi şutlar atıyorlardı. Bazen Levent ve Hüsnü
baskı nedeniyle iyi şutlar atamıyordu.



- Hangi spor salonu sizce daha büyüleyiciydi? Spor Sergi mi yoksa Abdi İpekçi mi?

P.W: Bunu söylemek benim için çok kolay. Abdi İpekçi, büyüklük açısından daha iyi gözüküyordu; ama rahatlık ve hissiyat olarak, Spor Sergi çok özel bir yerdi. Ben Spor Sergi'de daima çok rahat oynardım.

L.R: Ben de Spor Sergi derim. Abdi İpekçi güzel yerdi; ama Spor Sergi’de taraftarlarla birbirinize çok yakındınız. Tezahüratları daha yüksek sesli geliyordu ve oynamak için harika bir yerdi.

- Türkiye’de, 90’lardaki basketbol ile günümüzdeki basketbolu kıyaslayacak olursanız, ne türlü farklılıklardan bahsedersiniz?

P.W:
Dürüst olmak gerekirse, Türk basketbolcular gün geçtikçe daha iyi oldu. Daha yetenekli ve iyiler. Fakat biraz da zor yanı var; çünkü şimdiki takımlarda birçok yabancı oyuncu bulunuyor. Geçen Fenerbahçe’ye ziyarete gittik. Yerel Lig’de 5-7 yabancı oyuncu oynatılırken, EuroLeague’de bu sınırsız. Bu inanılmaz. Çünkü bizim zamanımızda 1 yabancı oyuncu oluyordu. Sonradan 2 yabancı oyuncuya çıktı. Bu da Türk oyuncuların oynaması için iyi bir fırsattı. Lakin, Türk oyuncular şu an çok daha iyi.

L.R: Bence de şimdikiler gerçekten daha iyi. Evet, Fenerbahçe’deki gibi fazla Türk oyuncu
sayısı olmayabilir; ama antrenmanlarda diğer oyunculara karşı iyi iş çıkarıyorlar. Bu onları
daha iyiye götürüyor. Hatırlıyorum da, Efes’te oynadığım zaman, yazın İtalya’ya kampa giderdik ve orada İtalya’dan, İspanya’dan ve diğer ülkelerden takımlarla maçlar yapardık. Bu sayede kendimize inanır ve daha iyi olurduk. Şimdi ise Türk Ligi daha da iyiye gidiyor.

- Daha önce Eczacıbaşı, Çukurova; yakın zamanda Trabzonspor, Eskişehir gibi takımlar kapandı. Siz hangi takımların basketbola geri dönmelerini isterdiniz?
P.W:
Öncelikle olarak kulüpler, yetenek olarak güçlü olduğu kadar finansal açıdan da güçlü olmalı. Eczacıbaşı, Çukurova ve ayrıca Paşabahçe... Çukurova ve Paşabahçe de gerçekten güçlü takımlardı. Yetenekli oyuncuları vardı. Zamanında finansal olarak da güçlülerdi ve bu onları muhteşem kılıyordu. Geri dönme konusuna gelecek olursak, bu bir iş
ve bazı figürler iş konusunda yeterli olmayabiliyor. Fakat Paşabahçe’yi Eczacıbaşı’nı ve Çukurova’yı yeniden görmek beni mutlu eder.

L.R: Ben Eczacıbaşı diyorum. Çünkü orada oynamıştım. O zamanlar ben, Orhun (Ene), Tamer (Oyguç)… En genç takımdık. Ben 22 yaşımda Eczacıbaşı’na gelmiştim. Tamer
20 yaşındaydı ve Orhun da 19 yaşındaydı. Biz şampiyon olmuştuk.

Fakat ilerleyen zamanlarda Türk basketbolunun bu noktalara geleceğini düşünmüyorlardı.
Bu yüzden kapandılar. Eğer takımı koruyabilselerdi, çok iyi bir takım olurdu ama şunu düşünemediler; sadece Türkiye Ligi’ne odaklanılırken Avrupa’da yer edinmeyi kimse umursamadı. Bu yüzden Eczacıbaşı kapandı.



- Pete Willams Türkiye’de ilk geldiğiniz zaman, Şener Şen’in Züğürt Ağa filmindeki, “Domates” repliğini söylüyormuşsunuz. Bunun hikâyesini dinlesek?

P.W:
Türkiye’ye ilk geldiğimde sadece TRT 1 ve TRT 2 kanalları vardı. Bir aktör vardı beğendiğim, Şener Şen çok eğlenceliydi. Züğür Ağa filmindeki 'Domates' repliği ise, koç Faruk Akagün ile aramızdaki bir espriydi. Filmlerde ne denildiğini anlamazdım; ama kulağa eğlenceli gelirdi.

- Pete Williams İTÜ formasıyla İkinci Lig’de de mücadele ettiniz. Başarılı yabancı oyuncuların alt kümede oynaması nadirdir; ama siz oynayanlardan biri oldunuz.
Bu konu hakkındaki düşünceleriniz nelerdir?

P.W:
Kariyerimin son yıllarıydı. Sakatlık sorunları yaşadım; ama sonra sağlığıma kavuştum. Takımın başında Necati (Güler) vardı ve Recep (Şen) de o takımda oynuyordu. Faklı bir dönemdi. Çünkü İkinci Lig’de oynuyordum; spot ışıklarından uzak. Lakin ben bir basketbolcuydum ve mücadeleyi seviyordum. Genç oyuncularla birlikte rekabet ettik.

- Larry Richard'a sormak istiyorum. Türkiye’ye geldiğinizde futbol maçlarına gitmişsiniz ve Çaykur Rizespor taraftarı olmuşsunuz. Bu nasıl oldu?

L.R:
Birkaç maç izlemiştim. O zaman onları izlerken bazı oyuncularını beğenmiştim. Maçları olduğu zaman televizyonda izledim. Buraya (İstanbul’a) gelip Fenerbahçe ile oynadıkları
maçı izledikten sonra Rizespor taraftarı oldum.

- Omzunuzdan yaşadığınız sakatlık sonrasında serbest atış şekliniz değişmişti. Peki bunun haricinde, bu sakatlık daha neleri zorlaştırmıştı?

L.R:
Ben Türkiye’de 4 numaralı pozisyonda (uzun forvet) oynuyordum. Kolejde oynarken 3 numaralı pozisyonun (kısa forvet) oyuncusuydum. Fenerbahçe’ye geldiğimde de 5 numarada (pivot) oynamıştım. Fiziksel olarak kendimden daha üstün kişilerle eşleşiyordum. Bu yüzden sürekli vücut çalışıyordum. Bu da omzumda bir sakatlığa neden oldu ve şut stilim tuhaf bir hâl aldı.

LARRY RICHARD İLE TİPLEME

- Oynadığınız dönemden en iyi 5'iniz?
- Orhun Ene - Petar Naumoski - Ömer Büyükaycan - Pete Williams - Tamer Oyguç veya Efe Aydan
- En beğendiğiniz oyuncu?
- Petar Naumoski
- Favori koçunuz?
- Aydan Siyavuş

LARRY RICHARD'IN KARİYERİ
Eczacıbaşı (1987-1989)
Fenerbahçe (1989-1992)
Efes (1992-1995)

PETE WILLIAMS İLE TİPLEME

- Oynadığınız dönemden en iyi 5'iniz?

- Orhun Ene, Harun Erdenay, Ömer Büyükaycan, Larry Richard, Efe Aydan
- En beğendiğiniz oyuncu?
- Orhun Ene
- Favori koçunuz?
- Aydın Örs

PETE WILLIAMS'IN KARİYERİ
Denver Nuggets (1985-1987)
Fenerbahçe (1987-1989)
Galatasaray (1989-1990)
Tofaş SAS (1990-1993)
Ülkerspor (1993-1997)
İTÜ (2. Lig’de)


YORUMLAR

  • 0 Yorum