Bu Bir Basketbol Hikayesidir

NBA editörümüz Kuzey Kılıç, dergimizin Haziran sayısına Kawhi Leonard'ın basketbol hikayesini kaleme aldı. NBA Final serisinde fırtınalar estiren Leonard'ın hikayesi sizlerle... 

Bu Bir Basketbol Hikayesidir
08 Haziran 2019 - 22:16
NBA editörümüz Kuzey Kılıç, dergimizin Haziran sayısına Kawhi Leonard'ın basketbol hikayesini kaleme aldı. NBA Final serisinde fırtınalar estiren Leonard'ın hikayesi sizlerle... 

Kaliforniya’da yer alan Compton, arz ettiği tehlike nedeniyle Amerikalıların ‘’uzak durulması gereken bölge’’ ifadesi ile nitelendirilir. Bu bölgede ailesini geçindirmeye çalışan Mark Leonard, 2008 yılında öldürüldü. 16 yaşındaki oğlu Kawhi, bu olayın ardından ne mi yaptı? Bu bir basketbol hikâyesidir, acısı ve tatlısıyla…

19 Ocak 2008 tarihinde iki lise takımı Riverside King ve Compton Dominguez, Pauley Pavilion’da karşı karşıya geldi. Riverside’ın parlayan yıldızı Kawhi Leonard, 68-60 kaybedilen maçta takımı adına 17 sayı üretmişti. Maç sonunda annesinin kollarında ağlayan Leonard’ın problemi mağlubiyet değildi; tam 24 saat önce babası Mark Leonard, sorumlusu bulunamayan bir cinayete kurban gitmişti. Cuma akşamı mesai yaparak ertesi gün oğlunu izlemek isteyen Mark, çalıştığı araba yıkama şirketinde kimliği belirsiz kişiler tarafından silahla öldürüldü.  Kawhi’ın maç sonunda ağlaması da bu yüzdendi.

Maç sonunda mikrofonlar genç yıldıza döndüğünde ise, ‘’Basketbol benim hayatım, sadece parkeye çıkıp oyunumu oynamak istedim. Babam bunu görmeliydi’’ demecini verdi. Takım koçu Tim Sweeney ise, ‘’Hepimiz onun yanında olmaya çalıştık. Babasının öldürülmesine rağmen sahaya çıkıp takımın en iyisi oldu, bu inanılmaz…’’ ifadeleriyle Kawhi’ın günümüzdeki oyun felsefesini 11 yıl önceden aktarıyordu.

Yaşadığı trajediyi yanına alarak hayat olarak nitelendirdiği basketbolu bir üst kademeye çıkarmaya karar veren Leonard, ertesi sezon San Diego State ile kolej kariyerine başladı. Belki de istatiksel olarak çok parlamıyordu ancak saha içinde gösterdiği liderlik ve oyun odağı, draft gözlemcilerinin dikkatini çekiyordu. Öylede oldu kolejde yalnızca iki sezon geçiren Kawhi, basketbolun düşler sahnesi NBA’e adım atmak için hazırdı. O zamana dek kaderin olumsuz yanlarıyla birçok kez tanışan Kawhi, 2011 Draftı ile birlikte ikinci perdeye hazırdı; oyunun yazarı ise en iyisi, Gregg Popovich olacaktı.

Kawhi Leonard’ın NBA kariyerine geçmeden önce malum geceyi, yani 23 Haziran 2011’i biraz anmakta fayda var. 23 Haziran’da NBA’in en şaşalı salonlarından olan Barclays Arena'da gerçekleştirilen 2011 NBA Draftı, Spurs için oldukça heyecanlıydı. Zira Texas ekibinin hedefinde, şanını çoktan duyuran Kawhi Leonard vardı. Ancak takımın 29. Sıradan seçim yapacak olması Leonard’ı almak için biraz fazla hayalciydi. Bu sebeple Spurs, George Hill’i gözden çıkarmaya hazırdı ancak o sıralar Gregg Popovich’in gözdelerinden olan Hill’i çıkarmak dahi hocanın içine pekte sinmemişti.

O anları şöyle özetliyor Popovich, ‘’Kawhi hamlesi ilk başlarda içime sinmedi. Şutör değil, skorer değil. Dışarıda oynayan bir oyuncu değil, ribaund alan bir uzun.’’ Draft’ın ilk sırasında Kyrie Irving, Cleveland Cavaliers tarafından seçilmişti, ilk altı sırada seçilmesi beklenen Leonard; 11. sıraya gelindiğinde halen daha alınmamıştı. İşte o zaman Spurs’ün yardımcı genel menajeri Dennis Lindsey ile Indiana Pacers genel menajeri David Morway arasında yoğun bir telefon trafiği başladı. Spurs’ün Pacers’a yaptığı teklif Hill üzerinden şekillenmişti. Pacers; George Hill'i, 26. sıradan draft edildiği 2008 yılından beri takip ediyordu. Bu nedenle teklife olumlu yanıt vermeleri çok zor olmadı. Bununla birlikte söz konusu takas, yalnızca belirli bir oyuncunun draft edilmesi halinde gerçekleşecekti; tabii bu isim Kawhi Leonard’dı.

 

 

O sıralar Pacers kadrosunda Paul George ve Danny Granger gibi iki yetenekli forvet olduğundan George Hill karşılığında bu teklifi kabul etmek mantıklı görünüyordu. Öyle de oldu Kawhi Leonard, hayatının en büyük amacını Texas’ta birkaç kademeye çıkarmak için Gregg Popovich’in yanına gitmişti. Ama sorun çözülmedi: O sıralar NBA Oyuncular Birliği (NBPA) ile NBA (NBA Başkanı ve 30 takım patronu) arasında imzalanan toplu iş sözleşmesinin süresi dolmak üzereydi ve lokavt, kırmızı alarmlarla birlikte kapıda belirdi. 1 Temmuz 2011’de lokavt başlayacaktı ve o süreç içerisinde oyuncularla irtibat kurulması yasaktı. Dolayısıyla Kawhi Leonard’ın gelişmesi için yedi günde bir program hazırlandı. 161 gün sürecek lokavt döneminde, şut programı gönderilen Kawhi her gün biraz daha fazlasını yaptı ve gerisi zaten hepimizin malumu.

Lokavtın sona ermesinden sonra Kawhi için düşler sahnesi resmen başladı ama biraz eksik başladı. Lokavt döneminde bütün programları uygulayan çaylak oyuncu, iyi de bir fiziğe sahipti. Ancak NBA’in sert oyunu ve temposu, Kaliforniyalı’ya ilk başta ağır geldi. İlk iki sezonu biraz uyum, biraz da Popovich sistemine alışmakla geçti; ne de olsa oyuncuya göre sistem yoktu, oyunculardan yıllardır uygulanan sisteme ayak uydurmaları bekleniyordu.

2013/2014 sezonu başladığında Kawhi’ın hırsı halen daha yerindeydi ilk iki senenin aksine eklediği oyun zekası, kendini belli ediyordu. Kolej kariyerinde gösterdiği liderlik vasıflarından esintiler sunan Kawhi, şut atmaktan da çekinmemeye başladı. Aldığı ribaundlar ile takımın hızlı hücum gücünü arttıran Kawhi, maçlar ilerledikçe asist oranlarını da arttırmaya başladı. Miami’ye karşı unutulmaz final serisi ve ardından gelen şampiyonluk, Kawhi’ın son güç taşını da almasını sağladı. Ne de olsa o seride MVP olmuştu.

2015 yılına gelindiğinde NBA;  GSW’nin hükümdarlığına tanık ediyordu, herkesin aklında belirsiz bir Kobe Bryant sorusu vardı ve LeBron James’de hikâyesinin bölümlerini hızlı hızlı geçiyordu. O sıralarda ligin gerektirdiği özellikleri iyiden iyiye kendine katan Kawhi, kendisini ilk olarak savunma alanında zirveye çıkardı. Kariyerinde bulunan 4x All NBA savunma takımı, 2x Yılın En İyi Savunmacısı ve top çalma liderlikleri gibi apoletler bunun somut örneğiydi.  Finallerde kazandığı MVP’nin hücum gücünü ise 2016 yılında parkelerde hissettirmeye başladı. Seneler geçtikçe sayı ortalaması yükselen Kawhi, Gregg Popovich’in en büyük senfonilerinden birisi haline dönüşmüştü. 25.2 sayı ve 4.7 ribaund ile geçilen 2016/2017 sezonun ardından kaderin olumsuz yanı Kawhi’ın ensesindeydi…

 

Kawhi Leonard, o sezonu sağ kuadriseps (4 kasın birleşiminden oluşan bacağın tek ve kuvvetli ekstansör kas) sakatlığı nedeniyle geç açtı. Leonard, Spurs ile sezonun ilk maçına 12 Aralık'ta oynanan ve 95-89 kaybedilen Dallas Mavericks, son maçına ise 13 Ocak'ta oynanan ve 112-80 kazanılan Denver Nuggets karşısında çıktı. Bütün kamuoyunda soru işaretleri birikirken Leonard, ‘’ Ben bir rekabetçiyim ve oynayabilecek durumda olsaydım oynardım’’ demecini verdi. Aslında bunu 2008 yılında kanıtlamıştı; hikayeyi artık siz de biliyorsunuz. Ancak bazı kesimlerin kafasında soru işaretleri hâkimdi.

Modern dünyanın en büyük silahlarından olan basın, bu olayı da didik didik etmeye başladı. Takım içerisinde gruplaşmalar olduğunu ve Kawhi’ın oynamaya müsait olmasına rağmen sahaya çıkmadığı konuşuluyordu. Sezon içerisinde sol kuadriseps sakatlığı yaşayan Tony Parker ise sahalara daha erken dönmüştü. SA Spurs doktorlarını tercih etmediği için eleştiri oklarının hedefinde olan Kawhi, Parker’ın yaşadığı bu süreç ardından baskıyı iyice hissetmeye başlamıştı. O sıralarda dayısı Danny Roberson, kulüple gerginlikler yaşıyordu. 2015 yazında 4 yıl 90 milyon dolarlık kontratın da öncüsü olan Roberson, Kawhi’ın kariyerini yeniden şekillendirmeye başladı. Takımın kimyası, basının haberleri, taraftarların söylemleri denilirken 16 Haziran 2018’de Kawhi Leonard’ı ayrılmak istediği açıklandı.

Takas döneminin ilk bombası LA Lakers & LeBron James birlikteliği ile gelirken diğer önemli olan Kawhi Leonard cephesinde gerçekleşti. San Antonio Spurs, DeMar DeRozan ve Jakob Poeltl karşılığında Kawhi Leonard ile Danny Green’i Toronto’ya gönderdi. Bu takasın ardından herkesin aklında şu soru vardı, ‘’Mutsuz, huzursuz Kawhi için Toronto günleri nasıl olacak?’’ Sorunun cevabı genel olarak olumsuz yöndeydi ancak Raptors’ın oluşturduğu yeni kültür ve Kawhi’ın hayatı olan basketbol, sosyal medyanın karşısında ezici bir üstünlük kurdu.

Normal sezonda kariyerinin en yüksek sayı ve ribaund ortalamalarına ulaşan Kawhi Leonard, elinde olan güç taşlarını tutkusuyla birleştirerek ligin en büyük yıldızlarından birisi oldu. 2008’de başlayan kader oyununda ibreyi tekrardan kendi lehine çevirdi, takımın play-off’a taşıdı. Geçtiğimiz sayıda kaleme aldığım Pascal Siakam’ı da yanına monte ederek, Toronto halkının gönlünde taht kurdu.

2019 NBA Playoff yarı finali yedinci maçında, Philadelphia 76ers’e karşı unutulmaz bir anın kahramanı olan Kawhi Leonard’ın yaptığına da göz atmak lazım. Skor 90-90, geriye kalan süre 04.2 saniye ve Raptors topu kenardan oyuna sokuyor. Seride durum 3-3 ve kazanan konferans finalinde. Taraftarlar nefeslerini tutmuş, en kötü uzatmaya gideriz diyor. Marc Gasol yılların tecrübesi, boyalı alanda Siakam’ın perdelerinden kurtulup gelen Kawhi’ı buluyor. Kawhi, ilk driblingi yaparken Ben Simmons; ikinci driblingi yaparken ise hem Simmons, hem de Joel Embiid’i karşısına alıyor. Sağ dibe doğru gelmiş ve top pota açısından çok uzak ancak elinden çıkarıyor. Top sekiyor, sekiyor ve basket. 92-90. Toronto finalde.

Her pozisyonda rakibinin karşısında kalması, pick and roll sırasında hem pick hem de roll oyuncusu olması, 3&D için biçilmiş kaftan olması, öldürücü birebirleri… Kawhi Leonard’ın oyununu tarif etmek için sayısız hücum ve savunma varyasyonları sayabiliriz ancak onun hayatı basketbol ve bir insanın hayatını yabancı bir kişinin bütün yönleriyle anlatması imkansızdır; bu bir basketbol hikayesi acısıyla ve tatlısıyla.

 

 

 

 

 

 

 

 

YORUMLAR

  • 0 Yorum